7 Mayıs 2017 Pazar

KIRK YAŞINDASIN


Bugün benim doğum günüm. Ne sarhoşum, ne yastayım, ne de bir bar taburesi üstündeyim. Çok şükür böylesine bohem, böylesine lümpen(paçavra), böylesine paçoz bir zihniyetle ve niçin var edildiğinin farkındalıksızlığıyla öylesine yaşayan bir idraksizlik, şuursuzluk ikliminde yaşamıyorum.. Kırk yaşımı tamamlamış olmanın yaşattığı girift duygular içindeyim sadece.. Öne çıkan ve baskın olan duygu ise beni yaratan ve bu günüme kadar yaşatan Rabbime şükür..  O ki beni yokluk dehlizlerindeyken insan olarak var olma şerefiyle müşerref kıldı. (Hiçlerden bir hiç olabilir veya cemadattan, nebatattan, hayvanattan bir varlık olarak halk edilebilirdim.) Hâlık, Bâri ve Musavvir(1) olan Allah’a sonsuz hamd u senalar olsun.
Bu düşünme iklimindeyken aklıma İnsan Sûresi’nin ilk ayetindeki o dehşetengiz ve sarsıcı ifade geldi: “Hel etâ alel-insâni hînun mined-dehri, lem yekun şey’en mezkûrâ- İnsan, ‘anılmaya değer bir şey, bir varlık’ olmadan önce uzun yıllar geçti, öyle değil mi?” Ayetten,  insanoğlu var edilmeden, adı anılır bir şey değilken dehr’de-felekte- kainatta uzun bir süre geçti, anlamı çıkarılabilir; ammavelakin kanaatimce, bilhassa müşahhas olarak her bir birey için: Sen ey zamanın bir diliminde, mukadder bir coğrafyada ve bir ana-babadan yaratılan insan! Senin, daha adın insanlar, melekler ve diğer şuurlu varlıklar arasında anılan, söylenen, ismi zikredilen bir varlık, şeylerden bir şey değilken kainatta çok süre geçti; nice insanlar, nice kavimler yaşadı, nice olaylar yaşandı..
Sen şimdi var edilmişliğin kayrasıyla-lütfuyla yaşa.. Yaşa ama bir hiç’ken nasıl var edildiğini ve de en mühimi niçin var edildiğini kavra.. Bunu yaparken de geçmişten-tarihten sana tevarüs etmiş gelmiş ilimden faydalan, yaşanmışlıklardan ders çıkar.. Bütün bunların sonucunda hayatını emrolunduğun “istikamet” üzere yaşa.. Ve de şunu unutma: Artık anılmayan bir şey değilsin, eşref-i mahlukattan bir var’sın.. Artık yokluk sen’in için yok. Sakın ha, “Bi daha mı gelecen dünyaya” zihniyetiyle yaşama! Ölüm bir son, hele de bir yok oluş değil.. Ölüm sadece asıl varlığın olan ve sana münhasır olan ve artık tekamül etmiş ruhunun bedenli ilk yaratılışından kurtuluşudur. Çünkü ruhun aslından-orjininden mütevellit sınırsız ve sonsuz ve feyyaz..
Ölüm, sadece hakikate aralanan bir kapı.. Bu kapıdan geçince bu denî dünyada, bu bela-imtihan dünyasında hakikatin önünde var kılınan tüm perdeler kalkacak.. Ve sen “yakîn’el aynel-yakîn” yani kesin olan bir bilgiyle ve kendi gözünle, yaşayarak “var” olmuşluğun ve var olan her şeyin “hakikatini” göreceksin.. Rabbine döneceksin..(3)  İşte gerçek uyanış, budur. (4)
İnsan işte, doğuyor, büyüyor, yaşına yaş katıyor.. Her şey fark etmekle, farkına varmakla başlıyor.. Her yaşta farkındalıkları artıyor..  
Ve nihayet kırk yaşına gelince nefsi, dönüp diyor ki kendine: Ey kul, kırk yaşındasın ve artık birçok şeyin farkındasın.. Ve gaiplerden bir iç ses diyor ki: Artık uzakta değil yakındasın.. Sen halâ feleğin iş ve işret, oyun ve eğlence çarkının aymazlığındasın.. Günlerin, gecelerin, ayların, yılların nasıl geçtiğinin saymazlığındasın..
Halbuki ne diyordu Mevlana (k.s.): “Hamdım, piştim, yandım.”  Artık sen, hamlık-çiğlik-toyluk-yavanlık evresinde değil, pişme-olma-olgunlaşma-erişkinlik evresinde hiç değil, yanma-kolay kolay yanılmama-yetişkinlik evresindesin.. Başını iki elinin arasına al, düşün ve taşın, artık kırk oldu yaşın..
Evet kırk yaş kanaatimce insan ömründe bir dönüm noktasıdır ve “kırk” önemli bir işaret levhasıdır. “Kırk” sayısının kültür, irfan dünyamızda da önemli bir yeri var. Şöyle bir bakarsak neler yok ki? Mesela üçler-yediler-kırklar inanışı(4); kırk’ı çıkmak, kılı kırk yarmak, kırk kere söylemek, kırklara karışmak; bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır, kırk yıllık Kâni olur mu Yani, kırkından sonra azanı teneşir paklar; kırkikindi yağmurları, kırk haramiler; Kırklareli, Kırkpınar güreşleri; kırk hadis, tarikatlarda 40 gün süren çile eğitimi vesair, vesair..
Bütün bunların yanı sıra dinî literatürümüzde var olan hususlar:
* Araf Sûresinin 142. Ayeti: “Musa'ya otuz gece süre verip sonra buna on gece daha kattık; böylece Rabbinin tayin ettiği müddet kırk geceye tamamlandı.”
* Başka bir örnek olarak Peygamber Efendimiz’in (SAV) bir hadis-i şerifinde buyrulduğu üzere mealen şeytanın, 40 yaşını geçtiği halde tevbe etmeyen için, "ey benim dostum, sen artık kolay kolay iflah olmazsın." demesi..
 * İbn-i Arabî (k.s.)’nin Füsus’ul Hikem’inde rastladığım ilginç bir bilgi: Hz. Adem’in kırk yaşında yaratılmış olması, Hz. İsa hariç tüm peygamberlere nübüvvetin kırk yaşında verilmiş olması.. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bütün bu minvalden anlaşılacağı üzere “kırk” sayısında bir hikmet olduğu aşikar.. Cahit Sıtkı’nın otuz beş yaşı yolun yarısı, ömrün ortası olarak tarfilediği şiiri var ya böyle olmadığını da insan -Allah ömür vermişse- kırkında daha iyi anlıyor.. Çünkü yaşam ağacındaki çiçekler, meyveler, yapraklar bir bir azalıyor.. 
Şiir deyince hatırıma Ataol Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.” diye bir şiiri de geldi. Ana izleği, bu dünyayı tüm nimetleriyle dolu dolu yaşamalısın, olan.. Birçok insanın ise kırk yaşına kadar geldiğinde öğrendiği çok şey var, o koca ömüre sığdırdığı bir şeyle örtüşmeyen..
İyisi mi biz yine hikmetin ve hakikatin kaynağına yönelelim. Kırkına kadar insan, ilahî mesajda “hubbuş-şehevat-şehvetlerin sevgisi, tutkusu” diye adlandırılan ve çoğu zaman şeytanın insanı -kendisi de meyyal olduğu için- kolaylıkla aldattığı olgularla, tutkularla (karşı cinse olan tutkunluk-aşk, soya dayalı itibar ve gücü kullanma, paranın-malın-zenginliğin çoğaltılması, bineklere-arabalara-yatlara-uçaklara düşkünlük, etkisini-yetkisini ve nüfuzunu artıracak şeylere malik olma, mevki-makama düşkünlükle) imtihan edilir.  
Bunlardan birine veya birkaçına Sezen Abla’nın tabiriyle “ben sende tutuklu kaldım /kendi hayatımdan çaldım / yedi cihan dolandım / bana mısın demiyor” diyenler, kırkından sonra da iflah olmuyor. Hâlbuki bu tutkuların, tutsaklıkların tamamı ayette de vurgulandığı üzere “dünyanın geçici metaıdır, menfaatleridir. Aslolan, kalıcı olan ve bütün bunlardan hayırlı olan ise Allah katında olan “meab, cennet ve rıdvan”dır.
Yazıyı Kur’an-ı Kerim’de geçen kırk yaş duasıyla nihayete erdireyim. Allah tüm iyi-salih kullarına hayırlı, sağlıklı, esenlikli uzun ömürler versin: “Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: «Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin razı olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten Müslümanlardanım.” Ahkaf Sûresi 15. Ayet
Dipnotlar:
1. * El-Halık: “Her şeyi yoktan var eden, yaratan. Her şeyin varlığını ve yaşadığı sürece görüp geçireceği halleri, olayları önceden tespit edip ona göre ortaya çıkaran, meydana getiren” anlamında Allah’ın isimlerinden.
El-Bâri: “Yarattıklarını örneksiz ve emsale ihtiyaç duymadan yaratan, varlıkları yokluktan varlığa çıkaran, takdir ettiğini ve kararlaştırdığını varlık sahasında ortaya koyan” anlamında Allah’ın isimlerinden.
* El-Musavvir: “Her varlığa en uygun şekli veren,farklı suretlerde yaratan,tasvir eden,şelillendirip biçimlendiren” anlamında Allah’ın isimlerinden.
2. Bakara Sûresi-156: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn- Muhakkak ki biz, Allah’ınız-Allah’a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O’na dönücüleriz.”
3. “İnsanoğlu uykudadır, ölünce uyanır.” Hadis-i Şerif’ine binaen.
4. * Üçler: Vücut, can ve ruhtur. Yediler : Dünya'ya ait olan dört ile insana ait olan üçten meydana gelir. Dört; ateş, rüzgâr, su ve topraktır. Üç ise can, canan ve çocuktur. Alevi inancına göre Kırklar, Allah’ın ruhları yarattığında yaratılan, her devir ve zamanda yeryüzünde bulunduklarına inanılan ermişlerdir. Bu kırk ermiş dünyanın çeşitli zamanlarında insan suretinde yeryüzüne gelmişler, ölümlerinden sonra da değişik kimliklerde yaşadıkları ve dünya durdukça da yaşayacakları kabul edilmektedir. Kırkların 23'ü erkek 17'si kadındır.

* Ayrıca Üçler-Yediler-Kırklar, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmelerini ve devlet kurmalarını anlatan roman serisinin 6. kitabı. Orhan Bey dönemini ele alan romanın ana teması, kötülerin yarattığı fitne ile mücadeledir. Osmanlı’nın kuruluşunu anlatan Konak, Çatı ve Üçler-Yediler-Kırklar romanlarını üniversite yıllarında bitirme tezi için incelemiştim. Okumanızı tavsiye ederim.