17 Kasım 2019 Pazar

ADIYAMAN ANADOLU LİSESİ ASR-I SAADETE MEKTUP YARIŞMASI JÜRİ ÜYELİĞİ


Adıyaman Anadolu Lisesi tarafından "gençlerin değerlerimizi benimseyerek , sahiplenmesini sağlamak" amacıyla 2019-2020 eğitim-öğretim yılında düzenlenen il geneli ortaöğretim öğrencileri "Asr-ı Saadete Mektup" konulu yarışmanın dereceye girerek ödül alan eserleri:

1. Sema Gürbüz - TOBB AİHL
2. Şuheda Ekici - TOBB AİHL
3. Duygu Avcu - Sincik ÇPL
4. Osman Eroğlu - Kahta Ebu Sadık AİHL
5. Bahar Gündüz - Adıyaman Anadolu Lisesi

27 Eylül 2019 Cuma

2016 ANKARA ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Öğretmen ne yapar?Ben bir öğretmenim / gecelerim kara tahta, gündüzlerim tebeşir / fecrimde devler güreşir” demiş  şair.. Kendisi dev olmasa da devasa adımların ve sonuçların insiyakçısı, inkişafçısıdır öğretmen.. Ufuklar açar, hedef gösterir, yön verir. Hayat yolcusunun yolundaki işaretleri öğretir öğretmen, her an karşısına çıkabilecek fasitler yoldan saptırmasın veya yolsuz bırakmasın diye yolcuyu. Sonuçları az veya çok te’sirli, tahrip edici ya da yok edici amelî kazalar yaşanmasın diye nefes tüketir, törpülenen ömrünü tüketir öğretmen.. Çünkü bilir ki bazen küçük bir söz, bir eylem hatta bir atf-ı nazar bile yaşça küçük insanların kaderlerinde büyük roller oynayabilir..
Öğretmen, “Kayıtsızlığa kaydım olsun.” der;  zira lakayt olmamalı hissedebilen, tefekkür edebilen ve vicdanı olan... Ulvi fikirler muhal olmasın, mahal bulsun; hisler seyl-ab olmasın, muhatabına ulaşsın, ister.
Damarlarında insan olmanın, yeryüzünün kendisine musahhar kılındığının bilincinde olmanın getirdiği erdem ve yükümlülük duygularının hasis bir şekilde dolaştığı gönlü ve aklı münevver öğretmenler, fenerleriyle yol gösterirler istidatlarınca, karınca kaderince.
Yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençlerimiz;  dünyadan, hayattan kopuk, kendi dünyasına ve yaşadığı dünyayı anlamaya, gidişatını değiştirmeye, güzelleştirmeye, iyileştirmeye dair en ufak fikri olmayan ve daha da elîmi fikir edinmeye cehd etmeyen kişiler olmasın diye; kendini hayatın akışına teslim etmiş, yalnız ene’sinin heva, heves ve hazlarını tatmin için maddî olarak bol kazanç sağlamak gibi sığ ve salt seküler bir hedefin nâdan yolcuları olmasın diye çabalar öğretmen.  Başkalarının görüşleri istikametinde yaşayan, hayatının başkaları tarafından determine edilmesine ses çıkarmayan bireyler; görüşü olmayan dolayısıyla idealleri, yaşadığı dünyaya dair tasavvurları bulunmayan, amorf yaşam sahipleri olmasın diye..
Çanakkale’de, İstiklal Harbinde ve son olarak 15 Temmuz hain darbe girişiminde olduğu gibi namusu olarak gördüğü özgürlüğüne, bağımsızlığına, vatanına, bayrağına kasteden namertlere karşı "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "ben varım!" cevabını veren, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip nesiller, her daim bu ülkenin gerçek sahibi ve mirasçısı olsun diye çalışır öğretmen.
Ve biliyoruz ki güneşli yarınlardan bir demet şule için si-murg olup siham-ı kazaya aldırmaksızın kanat çırpıp uçma şuurunda olan nesillerimiz olduğu müddetçe aziz şehitlerimizin bizlere emanet bıraktığı bu cennet vatan ilelebet bağımsız ve payidar kalacaktır.

11 Ağustos 2019 Pazar

“KURBAN”LIKLARIMIZ



“İbrahim/ içimdeki putları devir / elindeki baltayla
kırılan putların yerine / yenilerini koyan kim”
Şiir Asaf Halet Çelebi, ezgi Aykut Kuşkaya.. Kurban Bayramı her yaklaştığında (karîb olduğunda); “kurban olma, kurban etme” olguları şahsa büründüğünde (müşahhas olduğunda), cisim elbisesini giyip görünür âleme çıktığında (mücessem olduğunda) aklıma İbrahim alehyisselam gelir ve o gelince de aklıma peşinden de ilk olarak gençlik yıllarımda dinlediğim bu ezgi:  “İbrahim/ içimdeki putları devir / elindeki baltayla”
Yine bir Kurban Bayramı’nın arifesindeyiz ve yine insanlığın mukadderatına Habil alehyisselam ve ilk katil Kabil’den beri eskimez bir kaide olarak yazılmış kurban olmaların, kurban etmelerin sıklıkla yaşandığı bir çark-ı feleğin içindeyiz.
Kurban,  kurbiyetten gelir, yani yaklaşma, yakınlaşma;  bir anlamda menzilini belirleyip onun yolunda, ona yaklaşmak için yola düşme.. Bu bağlamda rengini, tavrını netleştirip feragatin ve fedakarlığın neyle, ne şekilde ve ne kadar olduğunu yansıtma.. Yani kurban olmanız ya da kurban ettikleriniz kurbiyetinizin derecesinin göstergesi ve tescili.. Tıpkı Habil- Kabil olayında olduğu gibi.. Tıpkı Hz İbrahim ve Hz. İsmail kıssasında olduğu gibi..
Habil, Hakk’a ve hakkı olana takvayla teslimiyetin sembolü.. Habil, mahbubuna önce sahip-malik olduğunun en güzeliyle, sonra en değerli varlığı canıyla yaklaşmanın, yakınlaşmanın, rıdvana ulaşmanın timsali.. Hem kurban eden, hem kurban olan.. Rabbimizin Vakıa Sûresinde bildirdiği “Mukarrebun”dan olanların- “Yakın” olanların öncülerinden..
Kabil, Hakk’a isyanın, ihtirasla hakkı olmayanı istemenin sembolü.. Kabil, samimiyetsizliğin, Rabbi aldatma cehlinin, nefisperestliğin timsali.. Kabil, emre ve hakkına razı olmayıp başkasının hakkına tecavüzün, zulmün, kan dökmenin, katillerin öncüsü..
“Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder.Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."  Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip güzel göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.” (Maide Suresi, 27-30)
Ve Hz.İbrahim.. Tevhidin, put kırmanın, kevnî ayetleri okumanın, Rabbi bulmanın-O’na koşulsuz teslim olmanın, hakk bildiği yolda önüne çıkan vaid şeytanları taşlamanın, dünyalık en büyük ateşleri “berden ve selama”ya-serinlik ve esenliğe dönüştüren imanın, Allah’ın halili olmanın, en sevdiğine  pek sevdiği “beşikte yatan kuzusu”nu kurban etmenin sembolü..
Ve Hz İsmail.. Hakk’a ve emre teslimiyetin, sabrın, “ölmeden önce ölmenin”, en sevdiğine en değerli varlığını hediye etmenin, kurban olmanın sembolü.. Salih kul, salih evlat; sadık kul, sadık evlat..
“O: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver" dedi. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin" dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Biz ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik. Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim'e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.” (Saffat Sûresi, 100 – 111)
Kurban, ebter olanı terk edip Kevser’e varmak için bir adanış, bir adayış..  Tabii bu, Allah için, O’na yaklaşmak, varmak için, O’na yâr olmak için olunan, edilen kurbandır. Bunun remzi, kurbanlık hayvan kesmektir. Ancak aslolan soyut veya somut en kıymetlilerimizi ne ölçüde Allah’a kurban ettiğimiz. Ahir zamanda pek az olacağı ayetle sabit olan “Mukarrebun”dan olanlar, Mevlana’nın “Beden İsmail’e benzer, can da İbrahim gibi. Can bu semiz bedeni yatırdı da tekbir getirdi mi, beden kesilir, şehvetlerden hırslardan kurtulur, besmeleyle kesilmiş temiz bir kurban haline gelir.” sözleriyle aktardığı hikmeti görüp işe nefsini kurban etmekle başlamış. Bunun yanı sıra  kimisi yakın ve uzak tarihimizde bildiğimiz, gördüğümüz üzere (15 Temmuz şehitleri gibi) Hakk için, hakk bildiği yolda hakkı üstün tutmak için en kıymetli varlığı olan canını kurban etmiş, kimisi azmini, emeğini, parasını, malını mülkünü..  Bir de hiçliğe medfun olacak dünyalık bir hedef için, bir cah-ı rical için, şehvet, söhret için, birilerine yaranmak için, makam mansıp için değerlerini, ilkelerini, onurlarını, haysiyetlerini ve de maddî varlıklarını kurban edenler var. “Var”lığı bu dünyadan ibaret sananlar.. “Ebter” olana sarılanlar..
Herkesin  “ayan-ı sabite”si gereği bir kurbiyet arayışı, kurbanlıkları var. Allah, vechi kendisine dönük olan kurbiyet arayışınızda, adanışınızda kestiğiniz, adadığınız, feragat ettiğiniz kurbanlarınızı kabul eylesin.. Vaktiyle sanal duvarımda paylaştığım bir bayram temennasıyla bitireyim: Başta sıla-i rahiminiz olmak üzere madden ve manen en yakınlarınızdan başlayarak ünsiyetinizin bulunduğu herkese kurbiyetinizin(yakınlığınızın), ihtiramınızın, sevginizin arttığı; kardeşliğin,iyiliğin, dayanışmanın, paylaşmanın çoğaldığı, gariblere karîb  olduğunuz, esenlikli, afiyetli mübarek bir bayram geçirmeniz dileğiyle.

Mesut Yokuş

26 Temmuz 2019 Cuma

YKS SİSTEMİ, TERCİHLER, HAZIRLANANLARA TAVSİYELER


Bu yıl 2. defa uygulanan YKS sistemiyle ortaya çıkan yeni durumlar:
*Bu yeni sistemde sayısalcılar her bakımdan avantajlı, eşit ağırlık, sözel ve dilciler ise dezavantajlıdır. Çünkü;
1. TYT'de sıralamaların tek puan türünde yapılması, ders ağırlıklarının eşit olması, tüm testleri çözen sayısalcıların TYT sıralamalarında en üst sıralarda yer almasını sağlamaktadır. Ortalama 3 testi çözen eşit ağırlıkçılar ve ortalama 2 testi çözen sözelci ve dilcileri TYT sıralamalarında geriye atmaktadır. Böyle olunca eskiden YGS-EA ve YGS-SÖZ'den alınan bölümlerde bile sayısalcılar avantajlı durumda olmaktadır.

2. Eskiden LYS sınavları ayrı ayrı yapılmakta ve eşit ağırlık tercihi yapmak isteyen sayısalcılar ayrıca Edebiyat-Coğrafya sınavına başvurup sınav parası ödeyip girmek durumundaydılar. Bu sınava girmeleri durumunda EA puanında hukuk,psikoloji gibi sıralaması yüksek bölümleri kazanabilmek için puan ağırlığı üstünlüğü olan edebiyat testini iyi yapmak zorundaydılar Ama şimdiki YKS sisteminde tüm testler tek oturumda çözülmekte ve süre tüm testlere göre ayarlandığı için sayısalcılar "taş atıp kolları yorulmadığı için" edebiyat-sosyal testini de rahatlıkla çözebilmekteler ve buna ek olarak TYT'leri eşit ağırlıkçılardan daha iyi ve standart sapması yüksek olan AYT matematik netleri eşit ağırlıkçılara göre daha iyi olduğu için EA sıralamaları eski sisteme nazaran çok daha iyi yerlerde gelmekte. Hatta bu sistemde edebiyat-sosyal testini hiç çözmeyenler bile iyi TYT ve AYT-Mat. netleriyle Y-EA puan türünde ilk 5 bine, 10 bine girebildiler. Bu da tabii ki eşit ağırlıktan hazırlananların sıralamalarının gerilemesine neden olurken, sayısalcılara ise eşit ağırlıktan da tercih yapabilme imkanı sağlamaktadır.

3. TYT'si dilcilere göre epey iyi olan sayısalcılardan yeni sistemin yarattığı avantajı kullanıp dil sınavına da girenler 30 dil netiyle Dil puan türünde ilk 10 bine girebildiler. Halbuki eski sistemde, YGS'de derslerin puan ağırlığı dilciler için ayrı, sayısalcılar için ayrı olduğu için böyle bir durum yaşanmıyordu. Bu yüzden bu sene dilcilerin de sıralamaları beklediklerinden gerilerde geldi.
* Bu yıl yaşanan bir diğer farklılık, eşit ağırlıkçıların da AYT'de süre sıkıntısı olmaması ve derslerin büyük oranda aynı olması sebebiyle Sosyal-2 testini çözmeleri oldu. Böyle olunca birçok eşit ağırlıkçı sözel sıralamalarında üst sıralara girebildi, sadece sözelden hazırlananların sıralamaları geçen yıla göre istedikleri gibi gelmedi. 

Malum üniversite tercih dönemindeyiz. Şimdi gelelim ortaya çıkan bu yeni durumların tercihleri nasıl etkileyeceğine, tercihte dikkat edilmesi gereken hususlara:
1. Sayısaldan tercih yapacaklar için geçen yıla göre değişen fazla bir şey yok. Bu yılki gerçekleşme durumlarını sadece öğrencilerin bölümlere temayülü, rağbeti ortaya çıkaracak. Bu yüzden geçen yılın yerleşme yerleşme sıralamaları ile bu yılın sıralamaları arasında çok büyük değişimler yaşanacağını düşünmüyorum. Ama yine de tercih yaparken kendi sıralamasının en az üçte biri oranında yukardan ve aşağıdan bölümlere yer verilmelidir.(aşağının sınırı olmaz ama yine de böyle söyleyelim)

2. Eşit ağırlıktan hazırlanmış olanların sıralamaları beklediklerinden geride geldi çünkü bu yıl epeyce sayısalcı EA puan türünde sıralamaya girdi. Bu tercihlere de yansıyacak tabii ki. Sayısalda ilk 27 bine girememiş sayısalcıların birçoğu eğer EA sıralaması daha iyi gelmişse bunu kullanacaktır. Bu da EA puan türünün temel bölümlerinin (hukuk, psikoloji gibi) yerleşme sıralamalarının daha üstlere çıkmasına neden olabilir. Bu yüzden daha temkinli tercih yapmakta fayda var. Öğrenciler kendi sıralamalarının en az yarısı kadar alt bölümlerden tercih yapmalıdırlar. (40 bininciyse en az 60 binlere kadar tercihte bulunulmalı. 80 bininciyse en az 120 binlere kadar) Tabii ki üst sıralardaki bölümlere de diledikleri kadar yer verebilirler.

3. Sözelcilerde de durum çok farklı değil. Y-SÖZ puanıyla tercih yapacak olan bir hayli eşit ağırlıkçı var. Bu yüzden sözelin rağbet gören bölümlerinin yerleşme sıraları üstlere çıkabilir. Bundan dolayı sözelden tercih yapacaklar da kendi sıralamalarının en az yarısı kadar alt sıralardaki bölümlere yer vermelidirler. Üst sıralardaki bölümleri yazmanın sınırı yok, istedikleri gibi yazabilirler tabii. 

4. Dilcilerin dil sıraları geçen yıla göre gerilerde geldi ama önlerine geçen sayısalcıların çok fazla dil tercihi yapacaklarını sanmıyorum. Bu yüzden geçen yılki bölüm yerleşme sıralarının biraz daha gerileyeceğini düşünüyorum. Bu yüzden öğrenciler kendi sıralamalarının en az yarısı kadar üst sıraları yazmalıdırlar. Alt sıralardan da tercih yapmak kaçınılmaz zaten.

ÖNÜMÜZDEKİ SENE HAZIRLANACAKLARA TAVSİYELER:
1.Bu yeni YKS sisteminde standart sapması en yüksek dersler, TYT Türkçe, TYT Matematik ve AYT Matematik'tir. Bu yüzden hem sayısalcıların hem eşit ağırlıkçıların bu derslerin testlerinden olabildiğince yüksek yapması gerekmektedir.

2. Bu yıl bir daha görüldü ki TYT'de zaman problemi yani yetiştirme problemi yaşayanlar ve buna bağlı olarak odaklanma, panikleme sorunu yaşayanlar AYT'de iyi yapsalar bile TYT'leri yerleşme sıralarını geriye çekti. Bu yüzden TYTde en çok zaman alan Türkçe ve Matematik sorularında hızlı ve doğru çözme pratiğinin çok gelişmesi lazım. Bu da ancak konulara yeterince hakim olmak ve çok soru çözmekle mümkün. 12 dil bilgisi sorusunun sorulduğu Türkçede 30'un üzerine çıkmak için bu sorulardan fire vermemeye çalışmak ve anlam sorularında da bol bol soru çözerek, soru çözüm teknikleri geliştirerek hız artırmak gerekmektedir. TYT'de hem Türkçe hem Matematik testine ellişer dakikadan fazla zaman ayırmak zaman yönetimi ve sınav psikolojisi açısından sorun yaratmaktadır.

3. Tüm alanlarda öne geçmek için AYT'nin kesinlikle iyi olması gerekiyor. Bu yüzden sınava hazırlanırken hazırlık sürecindeki zamanın en az %60'ında AYT derslerine çalışılmalı.

4. Sayısalcılar AYT-Mat., AYT-Fen testlerinin yanında AYT-Edeb-Sos-1 testini de çözerlerse Y-EA puanları da gelir ve bölüm tercihi aralığı genişlemiş olur. Bazı öğrenciler sistemi iyi bilmediklerinden AYT-Mat., AYT-Fen testlerinin yanında AYT-Sosyal-2 testini çözüyorlar, bunu yapmanın kendilerine hiçbir katkısı yok, sayısal testlerin yanında Sosyal-2 testini çözerseniz sizin EA puanınıza katkı sağlamaz. Sadece SÖZ puanı düşük sıralarda gelebilir.

5. Eşit ağırlıkçıların işi biraz daha zorlaştı. Artık hem TYT'de daha iyi yapmak zorundalar (mümkünse TYT-Fen'i de çözerek netlerini artırsınlar) hem de AYT-Matematikte eskiye nazaran daha iyi yapmak zorundalar. Zaten AYT-Edebiyat-Sosyal testini iyi yapmak zorundalar, çünkü sayısalcılar matematiği zaten daha iyi yapıyorlar, farkı burdan artırabilirler. Yani AYT-Edebiyat-Sosyal testinde hata yapma lüksü azaldı.

6. Sözelden hazırlananlar da TYT'de netlerini olabildiğince artırmaya çalışmalı, bu yüzden TYT Matematik'ten de net sayılarını artırmaya çalışmalılar. AYT'de ise hem Edeb-Sos-1 hem Sosyal-2 testini çok iyi yapmak durumundalar.

7. Dilciler bu yeni sistemde TYT netlerini artırmak durumundalar. Artık eskiden olduğu gibi 2. önemli ders Türkçe, sonra Sosyal diye bir kural yok. Yani dilciler, TYT'de netlerini örneğin matematik netlerini yükselterek olabildiğince artırmanın yollarını aramalıdırlar.

8. Son olarak OBP'ye değineyim. Bu yeni sistemde soru sayıları azaltıldığı için okul başarı puanının etki oranı ve belirleyiciliği arttı. Bu yıl ilk 10 binde diploma notu ortalama 92'nin altı, 10 bin-20 bin aralığında ortalama 90'nın altı, 20 bin-30 bin aralığında 87'nin altı sıralamaları geriye çekti. Yani bu aralıklara girmek isteyenlerin diploma notu bu rakamların üstündeyse yerleşme sırasını öne çeker, altındaysa geriletir. Bu yüzden lise eğitimine devam edenlerin okul notlarını olabildiğince yükseltmesi gerekiyor. Bu neden önemli derseniz diyelim ham puan sıranız sayısalda 19 binken diploma puanı 90'nın altındaysa yerleşme sırası geriliyor ve tıp kazanabilecekken diş yazmak zorunda kalıyorsunuz. Bu diğer tüm bölümlerin sıraları için geçerli. Veya aynı bölümde daha iyi bir üniversiteye yerleşebilecekken bu olmuyor.
Neyse lafı uzattım yine. Sınav ve tercih sürecinde herkes için hayırlısı nasip olsun.

Mesut Yokuş

IŞIK DOĞUDAN YÜKSELİR


“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!” diyor tepeden tırnağa iman ve dava adamı Mehmet Âkif, tükürdük şükür. Şimdi sıra beyitin ikinci mısraı olan maddede: “Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!” Onu da yapacağız inşallah, unutacağız veya sineye gömeceğiz sanmasınlar. Biz vicdanlarımızda çoktan mahkûm etmiştik zaten. Zira bir önceki yazımda da değindiğim gibi günahları, hainlikleri, “ıslah edici-barışçı” maskesiyle yeryüzünü ifsad etmeleri  o kadar birikti ki.. Şimdi sıra bu darbe girişimine alkış tutanların yüzlerine tükürüp onlardan yüz çevirmeye geldi. Fiilen bunu hayata geçirme zamanı. Yüz çevirme deyince aklıma gah Âkif’e gah üstad Necip Fazıl’a nispet edilerek anlatılan bir anekdot geldi. Dünya ve ukba görüşleri zıt olan bu yüzden yıldızlarının barışmadığı –isim vermeyeyim-dönemin meşhur muharrirlerinden biri, bir ortamda  üstad ile karşılaşmış. Üstadın sakal bıraktığını görünce  takılmak istemiş ve alaylı bir üslupla şöyle demiş:
– Aaaa!!!… Azizim, maymuna dönmüşsün.
Kelimelerin anlam inceliklerine vakıf olan üstad, hiç istifini bozmadan, karşısında duran zata sırtını dönerek: “O zaman duvara döneyim, bari.” demiş.
Yıllardır hatta asırlardır bizi tabiri caizse adam yerine koymayan, bizi barbar, gayrımedeni olarak gören, her daim vesayetçi, mağrur ve kibirli bir edayla tepeden bakarak tahkir eden, hakkımızda iyi niyetleri hiçbir vakit vaki olmamış olan Batı’dan yüz çevirmenin vakti zamanı gelmedi mi diye düşünmüyor değilim. Zira ne demiş şiirin devamında üstad : “Tükürün Ehl-i Salîb'in(1) o hayâsız yüzüne! Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!” 
Bizim Batılılaşma serüvenimiz yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmiş dayanıyor. Yani iki yüz yıldır vechimizi onlara dönmüş, onlar gibi olmaya, yaşamaya, onların değerlerini hayatımıza geçirmeye çalışmışız. Peki, onların gözünde, bilinçaltında ve üstünde makes bulan Türk imajı nedir?  Biz kendimizi Avrupalı bir ülke olarak görüyor, 50 yıldır birliklerine girmeye çalışıyoruz. (Bence bizi futboldan başka hiçbir liglerine, birliklerine almayacaklar.) Peki ya Türk deyince Batılıların akıllarına ne geliyor? Kültürel anlamda Türk hamamı, Türk lokumu, Türk kahvesi, kebap, tavla ve bir de İngilizcede deyimleşmiş olan “Türk gibi sigara içmek”..  Bizi biz yapan değerler, olgular bunlardan mı ibaret?
Tarihî olarak bilinçlerinin backgrounduna kazınmış olan ve dünden bugüne bize karşı tutumlarını tayin eden olaylar neler?
1.  Gotlar(Vizigot, Ostrogotlar-İsveçlilerin ataları), Anglo Saksonlar (İngilizlerin ataları), Vandallar(2), Alamanlar (Almanların, Avusturyalıların ataları) ve Franklar(Fransızların ataları) gibi Cermen(3) kavimlerinin Avrupa’ya göçlerine sebep olan Büyük Hun Hükümdarı Attila,
2.  1071 Malazgirt zaferiyle beraber ataları saydıkları Latin, Rum, Yunanlara karşı ve Haçlı seferlerine(4) karşı büyük fetihler gerçekleştirmiş, büyük zaferler kazanmış Selçuklu devletleri,
3.  1453 İstanbul’un fethiyle tarihte kurdukları en büyük imparatorluğa (Roma imparatorluğuna) son veren büyük sultan Fatih Sultan Mehmed Han,
4. 1529’da onların tabiriyle Muhteşem Süleyman’ın ve 1683 yılında Sultan IV. Mehmet’in Avrupa’nın içlerine kadar girerek Viyana’yı kuşatmaları,
5.  Ulu sultan II. Abdulhamit Han’ın arz-ı mevudun ilk adımını atmak isteyen Yahudilere Filistin topraklarını satmayışı,
6.  Son olarak İngiliz ve Fransızlar arasında yapılan Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki ve Anadolu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören  Sykes-Picot Anlaşmasına, Sevr ‘e karşı; Yunanlıların Megalo İdeasına (5) karşı verilen Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki büyük İstiklal Harbimizde hezimete uğrayışları, onların tabiriyle Küçük Asya Felaketi.
Bütün bu tarihî gerçeklerden ötürü zihinlerine kodlanmış,  ilmek ilmek işlenmiş bir Türk husumeti..  Almanya’da da ikamet eden bir tanıdık, bazı Almanların hala çocuklarını Türkler geliyor diye korkuttuklarını söylemişti geçenlerde. İngiltere’ye bir proje sebebiyle giden bir dostum da Londra’da binlerce insanın sığacağı dev bir katedrali ziyaret etmişler. Büyüklüğünün sebebini sormuşlar, ne derlerse beğenirsiniz, Viyana kuşatması sırasında Türklerin Britanya’ya kadar gelme ihtimaline karşı yapılmış o katedral..
Halâ içlerinde böyle bir korku olsa gerek bizi elli yıldır Avrupa Birliğinin kapısında oyalıyorlar.. Son günlerde içlerinden bazıları her zamanki pişkinlikleriyle açık açık birliğe kabul edilemeyeceğimizi, bize özel bir statü verilmesi gerektiğini falan söylüyor.. Sevsinler özel statünüzü. Halâ korkuyorlar 80 milyona yaklaşan nüfusumuzla, 600 bin kişilik ordumuzla ve artık sadece vasıfsız olmayan nitelikli insan gücümüzle Avrupa Birliğine girersek tüm Avrupa’yı fethedeceğimizden. Onlar için en iyi Türk fabrikalarında beden gücüne dayalı işlerde çalıştıracakları Türk’tür. Bu yüzden almamak için bir sürü bahane.. Kendilerinden olana “ehlen ve sehlen”, bize gelince  'yerim dar', yer açınca 'yenim dar' …
Bir vize serbestiyeti için bile 72 maddelik bir önkoşul silsilesi sundular.. Ve kendi aralarında bile uzlaşılmış olmayan bir terör yasası dayatmaları da cabası.. Niyetinizin hüsni olmadığını, sui olduğunu terör örgütlerine (özellikle Almanya, Belçika) aşikarane verdiğiniz destekle açık net gösterdiniz ki.. Kopenhag, Maastricht kriterleriymiş.. Biz artık çok iyi biliyoruz ki biz ya tam seküler (ladinî) ya da Hristiyan olmadıktan sonra bizi kabul etmeyeceksiniz. Bunun için de çok mücadele ettiğinizi biliyorum özellikle otokolonizasyon yoluyla.. Ama olmadı, olmayacak çünkü bu milletin ekserisi halâ diyor ki “Elhamdulillah Müslümanız. Radîna billahi Rabba ve bil İslami dina ve bi Muhammedin nebiyyan ve resula” (6) İşte bundan dolayı bu millet, sizin yalan sözlerinize inanmayacak, riyakar yüzünüze bakmayacak artık.. Hele de son darbe girişiminin akabinde gösterdiğiniz tavırlardan sonra..  
Artık Yenikapı ruhuyla yeni denizlere yelken açmanın vakti gelmiştir.. “Bu lânet çemberinden nasıl kurtulacağız? Gerçeği görmek, hatayı sonuna kadar yaşamakla mümkün.  Spinoza kırk dört yaşında ölmüş, Nietzsche kırk dört yaşında delirmiş. Ben yolumu kırk dört yaşından sonra buldum.” diyen ruhu pürnur üstad Cemil Meriç’in  kırk dört yaşından sonra bulduğu o muhkem hakikat: Işık Doğu’dan yükselir.
Dipnotlar:
1. Ehl-i Salib : Haçlılar, Hıristiyanlar. İslam memleketlerine hücum edip, yakıp yıkan, insanları öldüren mutaassıp Hıristiyan milletler topluluğu. Arapça Sâlib kelimesi "haç" (istavroz, çarmıh) demektir.
2. Avrupalıların atalarından en vahşi olanları. Kartaca’nın, Roma'nın Vandallar tarafından yağmalanmasına atfen, sebepsiz yere zarar verme eylemine Vandalizm denmeye başlamıştır. Vandalların tarihten silinmiş olduğu söyleniyor ama bence günümüzde Avrupa’daki holiganların ataları bunlar J
3. BritanyalılarDanimarkalılarHollandalılar ve İskandinavlar da Cermenik kavimlerdendir.
4. I.  Haçlı Seferinde 1096 yılında Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, 600 bin kişilik dev ordu karşısında baskın savaşları düzenleyerek Haçlılara büyük kayıplar verdirdi. II. Haçlı Seferinde 1147’de Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut karşısında başarısız oldular.
5. Megalo İdea ("Büyük Fikir"): Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alarak, Bizans İmparatorluğu’na son verdiği günden beri yürürlükte olan bir Yunan ülküsüdür. Bizans İmparatorluğu’nu bir Helen İmparatorluğu olarak kabul eden Yunan milliyetçileri, Megali İdea adını verdikleri büyük ülküleri ile eskiden Bizansa ait olan tüm toprakları yeniden elde ederek,Konstantinopolis (İstanbul) başkent olmak üzere, büyük Helen İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı hayal etmektedirler.
6. Rabb olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, nebi ve resul olarak Muhammed (SAV)’den razıyız.