Kutlu bir emaneti yüklenmiş, yol alıyoruz kaderlerimizin
tayin ettiği istikamette..İnsanlığın en kadim mesleğini icra ve ifa etmeye
çalışıyoruz.Hayatın en kadim,en mühim, en onurlu, en hayati, en zaruri; zahiren
kolay, batınen pek müşkül ve meşakkatli mesleği bu. Kutsal bir yönü de var;
çünkü tüm nebilerin
ortak mesleği.. “İnsan Mimarları” diyordu bir bilge zat..
Evet inşa olunması gereken dimağlar var.Teşekkül ve tekemmül olması gereken
şahsiyetler..
Peki niçin önemli bu mesleğin layıkıyla, ehliyetli ve
liyakatli ellerle,gönüllerle icrası? "Çeşmelerden
bardağın doldurmadan kor isen / Bin yıl anda durursa kendi dolası değil."
demiş İskender Pala’nın deyişiyle “Bizim Yunus”. Kendi kendine bin yılda dolası
olmayan gönülleri,dimağları ilimle,irfanla,ahlaki erdemlerle
doldurmak,donatmak,tezyin etmek için.. Gülistanlar, çiçeklerle neşv ü nema
bulsun için.. Yarınlar,bugünlerden iyi olsun için.. ve en büyük karanlık
(zulüm) olan cehalete meşaleler,mumlar,fenerler tutmak için.. Her nefesi
kıymetli bu hayatın her anına anlam kazandırmak için.. “İçin”leri, “çünkü”leri
çoğaltmak mümkün. Bu yazıyı okuyan herkes, ruhunun, vicdanının aynalarına
akseden yaşantılarını hatırlayıp kendi eğitim hayatında rolü olan tüm öğretmen
ve öğretenleri düşünerek “için”lerin “içi”ni doldurabilir.
“Öğretmen ne
yapar?” ,
soru bu. “Ben bir öğretmenim / gecelerim
kara tahta, gündüzlerim tebeşir / fecrimde devler güreşir” demiş
şair.. Kendisi dev olmasa da devasa adımların ve sonuçların
insiyakçısıdır,inkişafçısıdır öğretmen.. Ufuklar açar,hedef gösterir, yön
verir. Hayat yolcusunun yolundaki işaretleri öğretir öğretmen, her an karşısına
çıkabilecek fasitler yoldan saptırmasın veya yolsuz bırakmasın diye yolcuyu.
Sonuçları az veya çok te’sirli, tahrip edici ya da yok edici ameli kazalar
yaşanmasın deyi nefes tüketir, törpülenen ömrünü tüketir öğretmen.. Çünkü bilir
ki bazen küçük bir söz, bir eylem hatta bir atf-ı nazar bile yaşça küçük
insanların kaderlerinde büyük roller oynayabilir..
Modern çağda yaşıyoruz, bu modernlik
yaşamlarımızı iliklerine kadar değiştirdiği gibi algılarımızı, anlayışlarımızı
da değiştirdi. Modernitenin bize çaktırmadan benimsettiği hususlardan biri de değer
verme,biçme kıstaslarının,mihenklerinin neredeyse tamamen maddiyattan oluşması..
Materyalist, maddeci, çıkarcı anlayışlarla, gözlüklerle bakar olduk her şeye..
Kıymet biçmek ve buna bağlı olarak kıymet vermek çok önemli, hayattaki
her şeyde ve her amelimizde. Beklentiler, kıymet biçmenin de en önemli
kıstaslarından tabii. Eskiden ‘eğitim’ kelimesinin karşılığı ‘maarif’ti. Bu kelime ‘irfan’ kelimesinden
türetilmiş bir kelime ve evveliyatta eğitime nasıl bakıldığını da müsemmasından
(adlandırılışından) anlıyoruz. İrfan ne demek? Şimdilerde sadece özel isimlerde
yaşayan bir kelime sanırım. Ayrı bir yazı konusu olabilecek çapta bir mevzu
aslında. Birçok tanımı ve diyalektiği var ‘irfan’ın.. İşin orasına girecek
değilim.. İrfan, hakkı,hakikati sezgisel biliş olarak tanımlanabilir.
İrfan sahibi olana ‘arif’,ilim sahibi olana ‘alim’ denir. Bizim çağdaş dönemde
‘eğitim’ diye adlandırdığımız kelime bu. Eğitim kelimesi maarif’in mahiyet
yönünü değil de usul yönünü karşılıyor kanaatimce. Çünkü ‘eğitim-öğretim’için
bugün sadece bir kurul ismi olarak bilinen ‘ta’lim ve terbiye’ tabirleri
kullanılırdı eskiden.. Lafı yine doladım. Güzaf olmadan laf, maksada geleyim.
Demincek bahsettiğim kıstas meselesi.. Öğretmenliği sadece ilim öğretmek olarak
sınırlar ve kıstasımızı bu şekilde koyarsak bakış açıları da değişir,
beklentiler de. İlim ve irfan sahibi nesiller yetiştirmek olmazsa gayemiz, ‘eğitim’in
kalitesini, öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin iyi veya kötü oluşu algısını
sınavlara, sınavdaki net sayılarına mahkum edersek, işin terbiye-eğitim
boyutunu es geçersek zaman bize
neyi ta’lim eder
bilmiyorum.
Ma’navi kıymeti maddi hiçbir şeyle
ölçülemeyecek eylemler var hayatta.. Beyin gücüyle yapılan işlerde elde edilen
başarının veya yapılacak hatanın maddi çok büyük sonuçları olur. Bu zaviyeden
bakılırsa yarınları şekillendirmek de bu işlerin en önemlilerinden.. Bu
görevi üstlenmiş olanların başarıları büyük muvaffakiyetlere, hataları büyük
ziyanlara
yol açar. Bu yüzden yaptıkları işe, şeklî ve zahirî kıstaslarla paha
biçilmemeli. Zira böyle olursa (yine irfan kökünden türetilmiş olan) ‘marifet’
çıkmaz ortaya. Ma’lum-u âlinizdir ki “Marifet,
iltifata tabidir.”..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.