BİN YILLIK MÜCADELE
“Bunu hiç unutma evlat..” diye başlamıştı söze
Bilge Kral ve şöyle devam etmişti: “Batı, hiçbir zaman uygar olmamıştır ve
bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve
çektirdiği acılar üzerine kuruludur!” Nisyan ile malul insanoğlunun hafızasına
bir tahattürde bulunmak gerekirse, tarihin tozlu yapraklarını şöyle bir
araladığımızda Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ne kadar haklı olduğunu
göreceğiz:
Köle
ticareti sırasında 19. yüzyıla kadar toplam 34 milyon 500 bin Afrikalı ve Orta
Doğulu köle,
Avrupalıların
Amerika’yı istilasından sonra 1492 tarihinden itibaren 15 milyon Kızılderili,
İngilizlerin
Hindistan’ı sömürge olarak kullandıkları 1769-1900 yılları arasında toplam 27
milyon Hintli,
İstiklal
Savaşımız sırasında 400 bin kişi,
Emperyal
güçlerin 1.Dünya Savaşında
yaklaşık 15 milyon kişi,
2.
Dünya Savaşında 66 milyon kişi,
İtalyan
– Habeş Savaşında (1935-41) 750 bin kişi,
Vietnam Savaşında (1959-75) 4 milyon 200 bin kişi,
Vietnam Savaşında (1959-75) 4 milyon 200 bin kişi,
Bosna Savaşında (1992-1995) 312 bin kişi,
Irak’a
karşı müttefiklerce yürütülen savaşlarda (1990-2003) 1 milyon 200 bin kişi,
Ve
son olarak Suriye’deki iç savaş sebebiyle 470 binden fazla kişi
öldü..
Dile ne kadar kolay geliyor değil mi? İstiklali ve
istikbali elinden alınmış milyonlarca çocuk,
kadın, erkek ve ihtiyar.. Yitirilen
düşler, kaybolan umutlar.. Öldürülen, yaralı kalan, sürülen milyonlarca insan..
Yarınsız kalmış milyonlarca can.. Bütün bu insanların kan ve gözyaşları üzerine
kurulmuş sözümona bir uygarlık..Zındık mı zındık..
Masum bir
insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek olduğunu vazeden bir medeniyetin alnı
ak, başı dik bir kumandanı olarak Aliya diyor ki: "Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk,
kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar
bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti
adına."
İki çeşit insan vardır demiş Mehmet Âkif, zaman geçtikçe hatalarıyla
yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen.. Ben bunu iki çeşit medeniyet olarak
telakki ediyorum. Zaman geçtikçe yüzsüzleşen, refahları için canavarlaşan,
sadece kendileri için insan hak ve hürriyetlerine, demokrasiye inanan ve bu
haliyle Yahudilerin ve Hitlerin üstün ırk düşüncesini kendi medeniyetlerinin
tamamına teşmil eden, dünyanın geri kalanını ya kendilerine hizmet edecek ya da
kendilerine benzemeye zorlanılacak topluluklar olarak gören ve utanmadan,
sıkılmadan kibirle bizim uygarlığımızla tarihin sonu1 geldi diyen
bir medeniyet..
Batı medeniyetinin sanayileşmesini tamamlayan ülkeleri, ilk olarak
İslam coğrafyasını hedef aldı.. Çünkü biliyorlardı ki bu medeniyet asırlarca
dünyada hükümferma olmuş ve kendi çıkarlarını engelleyebilecek tek medeniyetti.
Önce ayrılıkçılık fikirleriyle bu medeniyetin yüzyıllarca sancaktarlığını
yapmış Osmanlı’yı böldüler, parçaladılar, zayıflattılar ve hatta yok etmeye
çalıştılar. Sonra Arap dünyasının haritasını cetvellerle çizip 22 devlete
ayırdılar. Her bir devletin başına da bir kukla dikta getirdiler. Ve böylece
hedeflerine ulaştılar.. Biz kendilerine benzetmeye çalıştıkları zayıf bir ulus
devletle var olma mücadelesi verdik yıllarca.. Her kendimize gelme, düştüğümüz
yerden kalkma, küllerinden yeniden doğma çabamızda bir darbeyle sigaya çektiler.
Bu arada kendi aralarında güç dengelerini belirleyecek olan büyük bir
savaşa giriştiler. Sonrasında yine kendilerini tehdit eden SSCB ile soğuk savaş
yılları.. SSCB yıkılıp komünizm bir tehdit olmaktan çıkınca 90’lı yıllardan
itibaren NATO açıkça İslam dünyasını hedef aldı. O günden beri Afganistan,
Bosna, Irak, Libya, Mısır, Suriye ve daha ismini zikretmediğimiz birçok İslam
ülkesinde yaşananları bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
İkinci dünya savaşında Almanya’da ve İngiltere’de kendi tarihlerinin ve
inançlarının sembol şehirleri olduğu için karşılıklı olarak bombalamadıkları
şehirler2 var. Yani birbirleriyle savaşırken bile kutsallarına
dokunmamışlar.. Ne kadar yürek yaralayan hazin bir durumdur ki daha geçen
Ramazan Bayramı öncesi medeniyetimizin üç mühim ve kadim şehrini, Medine’yi,
Bağdat’ı ve İstanbul’u bombaladılar. Her gün ama her gün bombalar yağıyor
coğrafyamıza, ya doğrudan kendileri tarafından ya da maşa olarak kullandıkları
örgütler tarafından.. Bu medeniyet bir daha ayağa kalkmasın diye ellerinden
geleni hunharca taammüden acımasızca yapıyorlar..
Ünlü Wilson
ilkelerine adını veren Thomas Woodrow Wilson (Amerika Birleşik Devletleri'nin
28. Başkanı) bakın ne diyor tam yüzyıl önce: “Amerikan kapitalizminin temel
hedefi, zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı
olarak tutmaktır. Bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır.” Ve
yüzyıl sonra, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’, 2003’te Washington Post
gazetesinde yayınlanan “Transforming The Middle East – Ortadoğu’yu
Dönüştürmek.” adlı yazısında Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan
22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de
bunların içinde olduğunu söylüyor.
''İnsan hakları, özgürleşme, demokratikleşme'' gibi kisvelerle
başlattıkları ''Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi''nde
asıl hedefleri tabii ki Dünya petrol rezervinin yüzde 64'üne sahip Ortadoğu’ yu
paramparça edip istikrarsızlaştırarak hem kendi medeniyetlerinin refahı için
gerekli enerji kaynaklarına hakim olmak (başta ABD olmak üzere, gelişmiş
ülkelerin ve çokuluslu şirketlerin ekonomik sınırları, sıkıntıları ve
kısıtlamaları aşmak) hem de Büyük İsrail devleti projesinin alt yapısını
oluşturmak.
Bu projenin birçok ayağını birçok
ülke için elbirliği ile gerçekleştirdiler. Sıra Türkiye’ye gelmişti. Çünkü
Recep Tayyip Erdoğan gibi gücünü halktan alan, vizyoner, karizmatik bir lider,
inancından, medeniyet tarihinden aldığı ilhamla Batı’dan bağımsız politikalar
izlemeye başlamış, ekonomisini güçlendirip teknoloji ve silah sanayii gibi
birçok alanda yerli üretime geçme politikaları ile etkin hamleler yapmaya
yeltenmişti. Ayrıca TİKA, Kızılay, İHH gibi birçok kuruluş aracılığı ile
dünyanın birçok yerine yardımlar ulaştırılıyor, gönüller yeniden fethedilmeye
başlanıyordu. Hain FETÖ’nün elebaşı tağutun ifadesiyle “otorite”den izin
alınmadan yapılan, özellikle ümmetin halklarının ve dünya mazlumlarının
Batı’nın maskesini düşürüp gerçek yüzünü ortaya çıkararak şuurlanmasını
sağlayacak birçok girişim ve faaliyet yapılıyordu. Bu gidişe bir an önce dur
demeleri gerekiyordu. Bunun için Reisicumhurumuz Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef
tahtasına koydular. Onu düşürmeye matuf neler yapmadılar ki son 5,6 yılda.. Her
yolu denediler.. Gezi olayları gibi isyan provası, seçim zamanlarında kutsal
ittifaklar ve yıllardır Batı’ya “hizmet” (uşaklık) ettiğini itiraf eden münafık
örgüt eliyle 7 Şubat MİT olayı, Oslo görüşmelerinin sızdırılması, MİT tırları
olayı, 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi ve son olarak da 15 Temmuz askeri darbe
girişimi.. Bu darbe girişimi ile Türkiye’yi tam bir uydu-manda devlet yaparak
ve bölerek ''Genişletilmiş
Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi''nde amaçlarında bayağı mesafe
katetmiş olacaklardı. Ama unuttukları bir şey vardı “Ve mekeru ve mekerallah
vallahu hayrul makirîn.” Onlar planlarını yaptılar, pusularını, tuzaklarını kurdular; ancak her şeyin
Muhit’i, Alim’i ve Kadir’i olan Allah’ın da bir planı, bir hesabı vardı. Onlar
top tüfek namlusunu gören, havadan kurşunlar, bombalar yağdırılan milletin
sokağa çıkmayacağını, meydanlara, köprülere, kritik kurumlara gitmeyeceğini,
korkup sineceğini sandılar.3 Aziz milletimiz Allah’ın inayeti ve
verdiği iman kuvvetiyle namusuna sahip çıktı ve hainleri derdest etti. Allah
tuzak kuranların, plan yapanların en hayırlısıdır.
Medeniyet (ABD-AB-İngiltere)
denilen kahpenin hakikat yüzsüz olduğunun tescillendiği, belgelendiği günlerden
geçiyoruz. Maskelerini 15 Temmuz şanlı direnişiyle düşürdük. Yenilmiş olmayı
hazmedemediklerini hezeyanlarından, ikircikli tutumlarından, fevri söylem ve
tutumlarından o kadar net izhar ediyorlar ki..
"Hala anlayamadık mı? Olimpos dağının
çocukları, Hira dağının evlatlarını asla kabullenemeyecektir." demiş Cemil
Meriç. Evet kabullenemiyorlar ve tarihçi Erhan Afyoncu'nun tespitiyle Haçlı
seferlerinin son saldırısı on yıllardır kurgulanmış bir şekilde Truva atı
yöntemiyle 15 Temmuz'da gerçekleşti. Haçlıların maşası olan, “bilerek hakkı
bâtıl ile karıştıran, hakkı gizleyen” müsvedde şeyhleri ile içimizdeki soysuz,
kansız, şerefsiz bir grup süfeha avanesi, onların emellerine “hizmet” etti.4
Ammavelakin “subhanallahi ve bi hamdihi” tarihin kırılma noktalarından birini
onların aleyhine, bizim lehimize sonuçlandırdık çok şükür, yüzyıl önce olduğu
gibi.
Onlar için Sevr'in,
Sykes-Picot'un hala geçerli olduğu çok açık. Anlaşılan o ki 15 Temmuz bu
mücadelede sadece bir dönüm noktasıydı. Mücadele devam edecek ve bu mücadelede
Haçlı zihniyetin hedef tahtasına koyduğu Reisicumhurumuz Recep Tayyip
Erdoğan’ın etrafında kenetlenmeli ve onun ifadesiyle “Biz seferle emrolunduk,
zaferle değil. Zafer, hâkimler hâkimi olan Allah'a aittir. Biz şu anda
seferdeyiz.” şuuruyla hareket etmeliyiz.
"Bize güç ver...cihad meydanını, pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını, kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını, bizi cansız bırakma Allah'ım!"
"Bize güç ver...cihad meydanını, pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını, kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını, bizi cansız bırakma Allah'ım!"
Bu muazzez yolda bugün için
yüzlerce şehit verdik, binlerce yaralımız var. Allah hepsine rahmet eylesin,
gazilerimize şifalar versin. Gerekirse yine Allah’ın emaneti bu canı bu yolda
feda edip son kaleyi düşürmeyeceğiz. Bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımız,
iki yüz yıldır sömürülen mazlum milletlerin umudu olmaya devam edecek
biiznillah. Şahsiyeti kirlenmiş hainler ise içine düşmüş oldukları foseptik
çukurunda boğulacaklar. Bu, dünyada zillet olarak onlara yeter, ahirette de en
elîm azap onların olsun.
1.
Dünyada artık liberal kurumların ve düşünce
yapısının hâkim unsurlar olarak kalacağı, kapitalizmin
alternatifsiz-kaçınılmaz-nihai bir sistem olduğu ve dolayısıyla ideolojik
anlamda insanoğlunun varabileceği son noktaya vardığı görüşlerini savunan Amerikalı
siyaset bilimcisi Francis
Fukuyama'nın tezi.
2.
İkinci dünya savaşı sırasında bombalanmayan şehirler:
İngiltere’nin Cambridge ve Oxford, Almanya’nın Heidelberg ve Göttingen
şehirleri
3.
Hain örgütün sözde prof.u Osman Özsoy’un darbe
girişiminden önce, müsvedde kalemşörlerinden biri olan Kerim Balcı’nın 15
Temmuz gecesi yaptığı açıklamalar
4. Geçmişte CIA için
yakın ve Güney Asya bölgesi millî istihbarat şefliği yapmış olan Graham Fuller FETÖ hareketinin desteklenmesi konusundaki görüşlerini açık bir
şekilde paylaşmaktadır.
Mesut YOKUŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.