DARBE GİRİŞİMİNİN
TRAVMATİK ETKİLERİ-2
“Bu ülkede okullarda zorunlu ''dün'' dersi verilmeli, çabuk
unutuyoruz.” demiş İlber Ortaylı. İnsan, nisyan ile malul, ma’lum. Evet çabuk
unutuyoruz. Ama özellikle ülke olarak mukadderatımızı bilfiil etkileyen
olayları ve bunların nelere mâl olduğunu, olacağını unutmamalı,
unutturmamalıyız. Yeni kuşaklara da “ekmek gibi, hava gibi, su gibi nimetten
olan” hürriyetimize, onurumuza kasteden bu tür hain olayları aktarmalıyız.
Bahusus ders kitaplarına dahi girmemiş yakın geçmişimizi.
Neyse dün kaldığımız yerden devam edersek artık halkımız 150 yıllık demokrasi
tecrübesiyle ve bu yolda feda ettiği nice kahraman insanının hatırasıyla darbenin
ne anlama geldiğini, kendisine nelere mâl olacağını çok iyi biliyordu. Bu zihnî
arkaplandaki saiklerden dolayı milletimiz bu yapılanı kaderine, namusuna
yapılan bir saldırı olarak gördü ve göğsünü tanka, tüfeğe, savaş uçaklarına
siper etti, darbeyi püskürttü. Darbecilerin ve arkalarındaki bişeref üst-aklın
hesap edemediği işte tam da buydu. Onlar, Mısır’daki darbe gibi başarılı
olacaklarını sandılar.
Orda da benzer bir durum vardı:%52 oyla seçilmiş meşru bir
Cumhurbaşkanı, sivillerin karşı duruşu vs. Ancak Mısır’ın bizde olduğu gibi bir
150 yıllık meclis, demokrasi, cumhurun yönetimi adına ne derseniz artık -dönem
dönem darbelerle sekteye uğratılmış olsa da –millî irade tecrübesi yoktu.
Üstelik Menderes’in idamı, Turgut Özal’ın öldürülmesi, Erbakan Hoca hükûmetinin
postmodern yöntemlerle indirilmesi gibi ağır bedeller ödenmiş bir tecrübe..
İkincisi halkımız o gece tüm il ve ilçelerde sokaklarda, meydanlarda,
köprülerdeydi.. Yani Âkif’in dediği gibi “ cephemizin sinesinde iman bir,
sevinç bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir”di. Alevisi, Sünnisi; sağcısı,
solcusu, ülkücüsü; Kürdü, Türkü, Arabıyla “yazgısı bir” bir millet vardı
karşılarında. Ama Mısır’da durum böyle değildi. Arabı, Kıptisi, Selefisi,
Hristiyanı, Beberisiyle yekvücud olamadılar. Hazindir ki halkın bir kısmı
sokaktayken bir kısmı darbeyi destekliyordu. Bizde de böyle olacağını sandılar,
şükür ki olmadı.
* Balayı aşaması
(Adlandırma bana ait değildir, literatürde böyledir): “Hayatta kalındığı, güvenin yeniden oluştuğu aşamadır.” Hamd
olsun ki devletin ve milletin bekasına yönelik bu adî ve hain kalkışmayı 24
saati dolmadan bertaraf ettik, ancak ihanetin büyüklüğünden dolayı tehlikenin
geçmediği yönündeki uyarıları dikkate alarak 25 gün boyunca bayramlarda olduğu
gibi bir ve beraberce demokrasi nöbeti tuttuk ve Reisicumhurumuzun dediği gibi
artık evde, işte, her yerde teyakkuzdayız.
* Uyanış aşaması:
“Kuruluşların,görevlilerin yapılması gerekenleri zamanında yapmamış
olmalarından kaynaklanan engellenmişlik hissi ön plandadır.” Evet bu aşamayı
devlet ve millet olarak içten içe yaşıyoruz. Suretinde “eğitim, hoşgörü,
diyalog, hizmet” maskeleri görünen 40 yıllık bir yapılanmanın
siretinde(içyüzünde) sinsiliğin, ikiyüzlülüğün, vahşiliğin, hainliğin, kirli
emellerin, haşhaşiliğin olduğunu somut bir şekilde gördük. Bu yapının böyle bir
mahiyete sahip olduğunu daha önceden görüp dillendiren basiret sahibi
insanlarımız yok değildi ancak azdı. Sesleri cılızdı ya da sesleri bu hain yapı
tarafından kıstırılıyordu. Millet, son birkaç yıldır Cumhurbaşkanımızın etkin
mücadelesiyle bu yapının karanlık yüzünü görmeye başladı ve bu mücadelede
liderinin arkasında durdu. Bu aşamada artık bu terörist örgütün uyuyan
hücrelerine karşı uyanık olmalıyız. Bilmeliyiz ki “Sü uyur, düşman uyumaz.”
* Yeniden yapılanma
aşaması: “Zihinsel ve duygusal yeniden yapılanma sonucunda, algılamalar
daha gerçekçi bir hal alır. Karşılaşılan problemlere çözümler getirebilmek için
sorumluluk üstlenme kabul edilir.” Bu aşamada çok önemli sorumluluklar düşüyor
hepimize, hem devlete hem millete. Hükumetimiz ilk etapta yapılması gerekenleri
kararnamelerle hayata geçiriyor ammavelakin bu, vesayet üreten urlu yapıyı
ilaçla tedavi etmek gibi bir yöntemdir, yapılması gereken cerrahi müdahalede
bulunmaktır, yani sistemi yeniden kuracak bir anayasa yapmaktır. Millet olarak
bize düşen ise Yenikapı ruhundan taviz vermeyerek her dem bir ve beraber olmak ve ülkemizin,
çocuklarımızın geleceği için herkesin kendi işini en iyi şekilde yapmasıdır..
çalışmak, çalışmak, çalışmak.. 2.dünya savaşından sonra ülkeleri sıfırulyed
hale gelmiş Almanlar ve Japonlar gibi çalışmak.. Motorları maviliklere sürmenin
başkaca yolu yok.
Dipnot:
1. Travmayla ilgili bilgiler www.emdr-tr.org
adlı siteden alınmıştır.
Mesut Yokuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.