21 Ekim 2016 Cuma

DARBE GİRİŞİMİNİN TRAVMATİK ETKİLERİ-2
“Bu ülkede okullarda zorunlu ''dün'' dersi verilmeli, çabuk unutuyoruz.” demiş İlber Ortaylı. İnsan, nisyan ile malul, ma’lum. Evet çabuk unutuyoruz. Ama özellikle ülke olarak mukadderatımızı bilfiil etkileyen olayları ve bunların nelere mâl olduğunu, olacağını unutmamalı, unutturmamalıyız. Yeni kuşaklara da “ekmek gibi, hava gibi, su gibi nimetten olan” hürriyetimize, onurumuza kasteden bu tür hain olayları aktarmalıyız. Bahusus ders kitaplarına dahi girmemiş yakın geçmişimizi. 
Neyse dün kaldığımız yerden devam edersek  artık halkımız 150 yıllık demokrasi tecrübesiyle ve bu yolda feda ettiği nice kahraman insanının hatırasıyla darbenin ne anlama geldiğini, kendisine nelere mâl olacağını çok iyi biliyordu. Bu zihnî arkaplandaki saiklerden dolayı milletimiz bu yapılanı kaderine, namusuna yapılan bir saldırı olarak gördü ve göğsünü tanka, tüfeğe, savaş uçaklarına siper etti, darbeyi püskürttü. Darbecilerin ve arkalarındaki bişeref üst-aklın hesap edemediği işte tam da buydu. Onlar, Mısır’daki darbe gibi başarılı olacaklarını sandılar.
Orda da benzer bir durum vardı:%52 oyla seçilmiş meşru bir Cumhurbaşkanı, sivillerin karşı duruşu vs. Ancak Mısır’ın bizde olduğu gibi bir 150 yıllık meclis, demokrasi, cumhurun yönetimi adına ne derseniz artık -dönem dönem darbelerle sekteye uğratılmış olsa da –millî irade tecrübesi yoktu. Üstelik Menderes’in idamı, Turgut Özal’ın öldürülmesi, Erbakan Hoca hükûmetinin postmodern yöntemlerle indirilmesi gibi ağır bedeller ödenmiş bir tecrübe.. İkincisi halkımız o gece tüm il ve ilçelerde sokaklarda, meydanlarda, köprülerdeydi.. Yani Âkif’in dediği gibi “ cephemizin sinesinde iman bir, sevinç bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir”di. Alevisi, Sünnisi; sağcısı, solcusu, ülkücüsü; Kürdü, Türkü, Arabıyla “yazgısı bir” bir millet vardı karşılarında. Ama Mısır’da durum böyle değildi. Arabı, Kıptisi, Selefisi, Hristiyanı, Beberisiyle yekvücud olamadılar. Hazindir ki halkın bir kısmı sokaktayken bir kısmı darbeyi destekliyordu. Bizde de böyle olacağını sandılar, şükür ki olmadı.
* Balayı aşaması (Adlandırma bana ait değildir, literatürde böyledir): “Hayatta kalındığı, güvenin yeniden oluştuğu aşamadır.” Hamd olsun ki devletin ve milletin bekasına yönelik bu adî ve hain kalkışmayı 24 saati dolmadan bertaraf ettik, ancak ihanetin büyüklüğünden dolayı tehlikenin geçmediği yönündeki uyarıları dikkate alarak 25 gün boyunca bayramlarda olduğu gibi bir ve beraberce demokrasi nöbeti tuttuk ve Reisicumhurumuzun dediği gibi artık evde, işte, her yerde teyakkuzdayız.
* Uyanış aşaması: “Kuruluşların,görevlilerin yapılması gerekenleri zamanında yapmamış olmalarından kaynaklanan engellenmişlik hissi ön plandadır.” Evet bu aşamayı devlet ve millet olarak içten içe yaşıyoruz. Suretinde “eğitim, hoşgörü, diyalog, hizmet” maskeleri görünen 40 yıllık bir yapılanmanın siretinde(içyüzünde) sinsiliğin, ikiyüzlülüğün, vahşiliğin, hainliğin, kirli emellerin, haşhaşiliğin olduğunu somut bir şekilde gördük. Bu yapının böyle bir mahiyete sahip olduğunu daha önceden görüp dillendiren basiret sahibi insanlarımız yok değildi ancak azdı. Sesleri cılızdı ya da sesleri bu hain yapı tarafından kıstırılıyordu. Millet, son birkaç yıldır Cumhurbaşkanımızın etkin mücadelesiyle bu yapının karanlık yüzünü görmeye başladı ve bu mücadelede liderinin arkasında durdu. Bu aşamada artık bu terörist örgütün uyuyan hücrelerine karşı uyanık olmalıyız. Bilmeliyiz ki “Sü uyur, düşman uyumaz.”
* Yeniden yapılanma aşaması: “Zihinsel ve duygusal yeniden yapılanma sonucunda, algılamalar daha gerçekçi bir hal alır. Karşılaşılan problemlere çözümler getirebilmek için sorumluluk üstlenme kabul edilir.” Bu aşamada çok önemli sorumluluklar düşüyor hepimize, hem devlete hem millete. Hükumetimiz ilk etapta yapılması gerekenleri kararnamelerle hayata geçiriyor ammavelakin bu, vesayet üreten urlu yapıyı ilaçla tedavi etmek gibi bir yöntemdir, yapılması gereken cerrahi müdahalede bulunmaktır, yani sistemi yeniden kuracak bir anayasa yapmaktır. Millet olarak bize düşen ise Yenikapı ruhundan taviz vermeyerek her  dem bir ve beraber olmak ve ülkemizin, çocuklarımızın geleceği için herkesin kendi işini en iyi şekilde yapmasıdır.. çalışmak, çalışmak, çalışmak.. 2.dünya savaşından sonra ülkeleri sıfırulyed hale gelmiş Almanlar ve Japonlar gibi çalışmak.. Motorları maviliklere sürmenin başkaca yolu yok.
Dipnot:
1. Travmayla ilgili bilgiler www.emdr-tr.org adlı siteden alınmıştır.

Mesut Yokuş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.