DARBE
GİRİŞİMİNİN TRAVMATİK ETKİLERİ-1
Cumhuriyet tarihimizin en önemli kırılma anlarından birini, 15 Temmuz
darbe girişimini, darbeci ve müttefiklerinin aleyhine, milletimiz lehine
atlatmış olduk. Bu büyük bir badireyi,
milletin kudretini iman dolu göğsünden ve damarlarındaki asil kandan alan,
gerek sivil gerek devletin değişik kademelerinde görevli evlatları eliyle def ü
ref edeli bir aydan fazla oldu.. Gözlediğim kadarıyla o günden bugüne o meş’um
olayın toplum ve birey bakımından psikolojik etkileri üzerinde duran pek
olmadı.
Hem
milletimiz hem de devlet organlarımız için defacto gelişen bu menfur olay tabii
ki travma yaratacak bir karakteristiğe sahip.. Çünkü devletin, toplumun ve
bireylerin yaşamı normal akşında devam edegelirken içimizdeki hainler ve
dışardaki işbirlikçileri hariç herkes için ani gelişen ve şok etkisi yaratan
devasa nitelikte bir olay. Malumu aliniz üzere travma, günlük rutini bozan, ani ve beklenmedik bir
şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini
bozan olaylar şeklinde tanımlanır.
İnsanın travmatik bir yaşantı ile karşılaştığı nasıl anlaşılır peki? O
karanlık ve Türkiye’nin en uzun gecesi olarak dile getirilen o gecede olduğu
gibi insan gerçek bir tehditle karşılaştığını algılarsa, fiziksel zarara maruz
kalır veya buna tanık olursa, bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve
dehşet hissederse travma yaşıyor demektir. O gece insanımız yaşamına karşı,
sevdiklerine karşı, inanç sistemine karşı tehdit algıladı. Travmatik olayla
karşılaşan birey, muhtelif tepkiler(aksülamel) verir. Analiz ve araştırma
sonuçlarına göre(1), bu tür travmatik olaylara verilen tepkileri beş aşamada
incelemek mümkündür:
* İlk etki aşaması : “Bu aşamada kaygı ve korkular ön
plandadır.” Ki herkesin o geceyle ilgili 15 Temmuz hatırası oluşmuştur. O
gece ilk etapta “TSK yönetime el koymuştur.” korsan bildirisi alt yazılardan
geçince veya TRT’ye el konulmasından sonra cebren okutulunca birçok kişi yaş
seviyesine göre darbe bilincine göre reaksiyonlar verdi. Kimi olayı tam olarak
anlamlandırmak için televizyon başından ayrılmadı, ne yapacağına karar
veremedi; kimi olayı öğrenir öğrenmez hemen sokağa indi, kimi öğrenilmiş
çaresizlik psikolojisiyle erzak stoğu yapma, akaryakıt alma, para çekme gibi
işlerle meşguldü ama bu aziz milletin çoğunluğu, içinden çıkan dik ve cesur
Reisicumhurunun talimatıyla hiç tereddüt etmeden canı pahasına meydanlara indi.
Birkaç görüntü aklımdan hiç çıkmıyor. Biri, kahraman bir genç kadının tek
başına tanklara siper olması; biri, sokakta kurşunlara göğüs geren bir anneyle
oğlunun diyaloğu(“sen,eve dön” diyen oğluna annesinin “oğlum, daha yeni çocuğun
oldu, sen dön” demesi ve çarpışmaya devam etmeleri); biri, en önde bir
kahraman, şehid olurken arkadaki vatandaşların Çanakkale ruhuyla cepheyi terk
etmemesi ve daha niceleri..
* Kahramanlık aşaması: “Bu
aşamada birçok kişi, felaketin korkunç sonuçları ve kayıplarıyla başa çıkmak
için fiziksel ve zihinsel olarak kendini tüketircesine çalışır.” O gece
öğretmen arkadaşlarımla bir çay bahçesinde hasbihal ederken biz de aynı durumu
yaşadık. İlk tepkilerimiz bu çağda, günümüz Türkiye’sinde böyle bir kalkışmanın
anlamsızlığı üzerine oldu. Zira kim böyle bir şeye cüret edebilirdi ki.. Artık
1960’ların, 70’lerin, 80’lerin Türkiye’si yoktu. Artık tek kanallı bir ülke
değildik.. TRT’de bildiri okutulurken diğer kanalda Başbakanımız Binali
Yıldırım “bu küçük bir grubun kalkışmasıdır, bu çılgınlığa müsaade etmeyeceğiz,
hepsini en ağır bir şekilde cezalandıracağız..” diyordu. Artık sadece
elitlerinin iyi eğitim aldığı, halkın çoğunluğunun cahil bırakıldığı ve
birbirine düşürüldüğü bir dönemde de yaşamıyorduk..
Küçük bir parantez:
Emperyalistler, sömürmek istedikleri ülkenin halkını;
1.Yoksul
bırakırlar. Çünkü geçim derdine düşen insanın önceliği evine ekmek götürmek,
kendinin ve aile efradının iyi kötü yaşamını idame ettirmektir.
2. Cahil
bırakırlar. Çünkü eğitimli insan düşünür, sorgular, daha iyi bir yaşam için
mücadele eder.
3. Birbirine
düşürürler. Çünkü “bir” olamayan bir milletin büyüyemeyeceğini,
gelişemeyeceğini, zamanını ve enerjisini boşa harcayacağını çok iyi bilirler.
(Bu hususla ilgili olarak özellikle “Ruanda Oteli” filmini izlemenizi tavsiye
ederim.)
Bütün bunları uyguladıkları birçok ülke var halâ.. Biz çok şükür ki
bunların çoğunu aştık. Ama halihazırda ne yazık ki halâ etnik köken fitnesiyle
can yitiriyoruz, kan kaybediyoruz.. zaman ve enerji kaybı da cabası. İnşallah
bu fitnenin de üstesinden hayırlısıyla geleceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.