21 Ekim 2016 Cuma

DARBE GİRİŞİMİNİN TRAVMATİK ETKİLERİ-1
Cumhuriyet tarihimizin en önemli kırılma anlarından birini, 15 Temmuz darbe girişimini, darbeci ve müttefiklerinin aleyhine, milletimiz lehine atlatmış olduk.  Bu büyük bir badireyi, milletin kudretini iman dolu göğsünden ve damarlarındaki asil kandan alan, gerek sivil gerek devletin değişik kademelerinde görevli evlatları eliyle def ü ref edeli bir aydan fazla oldu.. Gözlediğim kadarıyla o günden bugüne o meş’um olayın toplum ve birey bakımından psikolojik etkileri üzerinde duran pek olmadı.
                Hem milletimiz hem de devlet organlarımız için defacto gelişen bu menfur olay tabii ki travma yaratacak bir karakteristiğe sahip.. Çünkü devletin, toplumun ve bireylerin yaşamı normal akşında devam edegelirken içimizdeki hainler ve dışardaki işbirlikçileri hariç herkes için ani gelişen ve şok etkisi yaratan devasa nitelikte bir olay. Malumu aliniz üzere travma,  günlük rutini bozan, ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, kaygı ve panik yaratan, kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olaylar şeklinde tanımlanır.
İnsanın travmatik bir yaşantı ile karşılaştığı nasıl anlaşılır peki? O karanlık ve Türkiye’nin en uzun gecesi olarak dile getirilen o gecede olduğu gibi insan gerçek bir tehditle karşılaştığını algılarsa, fiziksel zarara maruz kalır veya buna tanık olursa, bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissederse travma yaşıyor demektir. O gece insanımız yaşamına karşı, sevdiklerine karşı, inanç sistemine karşı tehdit algıladı. Travmatik olayla karşılaşan birey, muhtelif tepkiler(aksülamel) verir. Analiz ve araştırma sonuçlarına göre(1), bu tür travmatik olaylara verilen tepkileri beş aşamada incelemek mümkündür: 
* İlk etki aşaması :  “Bu aşamada kaygı ve korkular ön plandadır.” Ki herkesin o geceyle ilgili 15 Temmuz hatırası oluşmuştur. O gece ilk etapta “TSK yönetime el koymuştur.” korsan bildirisi alt yazılardan geçince veya TRT’ye el konulmasından sonra cebren okutulunca birçok kişi yaş seviyesine göre darbe bilincine göre reaksiyonlar verdi. Kimi olayı tam olarak anlamlandırmak için televizyon başından ayrılmadı, ne yapacağına karar veremedi; kimi olayı öğrenir öğrenmez hemen sokağa indi, kimi öğrenilmiş çaresizlik psikolojisiyle erzak stoğu yapma, akaryakıt alma, para çekme gibi işlerle meşguldü ama bu aziz milletin çoğunluğu, içinden çıkan dik ve cesur Reisicumhurunun talimatıyla hiç tereddüt etmeden canı pahasına meydanlara indi. Birkaç görüntü aklımdan hiç çıkmıyor. Biri, kahraman bir genç kadının tek başına tanklara siper olması; biri, sokakta kurşunlara göğüs geren bir anneyle oğlunun diyaloğu(“sen,eve dön” diyen oğluna annesinin “oğlum, daha yeni çocuğun oldu, sen dön” demesi ve çarpışmaya devam etmeleri); biri, en önde bir kahraman, şehid olurken arkadaki vatandaşların Çanakkale ruhuyla cepheyi terk etmemesi ve daha niceleri..
* Kahramanlık aşaması: “Bu aşamada birçok kişi, felaketin korkunç sonuçları ve kayıplarıyla başa çıkmak için fiziksel ve zihinsel olarak kendini tüketircesine çalışır.” O gece öğretmen arkadaşlarımla bir çay bahçesinde hasbihal ederken biz de aynı durumu yaşadık. İlk tepkilerimiz bu çağda, günümüz Türkiye’sinde böyle bir kalkışmanın anlamsızlığı üzerine oldu. Zira kim böyle bir şeye cüret edebilirdi ki.. Artık 1960’ların, 70’lerin, 80’lerin Türkiye’si yoktu. Artık tek kanallı bir ülke değildik.. TRT’de bildiri okutulurken diğer kanalda Başbakanımız Binali Yıldırım “bu küçük bir grubun kalkışmasıdır, bu çılgınlığa müsaade etmeyeceğiz, hepsini en ağır bir şekilde cezalandıracağız..” diyordu. Artık sadece elitlerinin iyi eğitim aldığı, halkın çoğunluğunun cahil bırakıldığı ve birbirine düşürüldüğü bir dönemde de yaşamıyorduk..
Küçük bir parantez: Emperyalistler, sömürmek istedikleri ülkenin halkını;
1.Yoksul bırakırlar. Çünkü geçim derdine düşen insanın önceliği evine ekmek götürmek, kendinin ve aile efradının iyi kötü yaşamını idame ettirmektir.
2. Cahil bırakırlar. Çünkü eğitimli insan düşünür, sorgular, daha iyi bir yaşam için mücadele eder.
3. Birbirine düşürürler. Çünkü “bir” olamayan bir milletin büyüyemeyeceğini, gelişemeyeceğini, zamanını ve enerjisini boşa harcayacağını çok iyi bilirler. (Bu hususla ilgili olarak özellikle “Ruanda Oteli” filmini izlemenizi tavsiye ederim.)
Bütün bunları uyguladıkları birçok ülke var halâ.. Biz çok şükür ki bunların çoğunu aştık. Ama halihazırda ne yazık ki halâ etnik köken fitnesiyle can yitiriyoruz, kan kaybediyoruz.. zaman ve enerji kaybı da cabası. İnşallah bu fitnenin de üstesinden hayırlısıyla geleceğiz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.