25 Haziran 2021 Cuma

HASANKEYF-MARDİN GEZİSİ

 


Okulumuzun, uygarlıklar beşiği ülkemizi yerinde görerek, gezerek tanıma amaçlı kültür gezilerinin ilkinde bu yıl Diyarbakır, Batman, Hasankeyf ve Mardin’in tarihi, coğrafi, kültürel zenginliklerini keşfe çıktık.

16 Mayıs Cumartesi sabahı Adıyaman Valiliği önünde Adıyaman Ünal Turizm otobüsüyle  başladık seyahatimize. 12 öğretmen ve 9,10,11 ve 12.sınıftan 34 öğrencimizin katıldığı gezinin organizatör ve koordinatörlüğünü Matematik öğretmenimiz Abuzer Kaygusuz ve Felsefe öğretmenimiz Abdülbaki Şahin üstlenmişti.

İlk olarak güzergahımız üzerinde olan Atatürk Baraj Gölüne selam verdik, ne de olsa o ülkemizin en büyük baraj gölü ve Adıyaman’ımızın da coğrafi zenginliklerinden.

 

Gezimizin ilk ayağında mazisi M.Ö 7000 yıllarına Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanan Diyarbakır’dayız. Anadolu tarihinin taşlara yazıldığı kent diyor mihmandarımız Diyarbakır için.Köklü bir tarihi olan bu güzel ilimizde kafilemize Ziya Gökalp Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Nurettin Çiçek mihmandarlık yaptı. Bütün ihtişamıyla surlar bizi bekliyordu. Kalenin dört ana kapısından Mardin Kapı’dan şen gönüllerle giriyor,

surları temaşa ediyoruz. Surlar, şu anda Sur içi denilen eski Diyarbakır'ı bir kalkan balığı şeklinde kuşatmış durumda. Surların üzerinde bulunan kitabeler dile kolay on iki medeniyete şahitlik ederek onları zamanın kötülüklerinden korumuş. M.Ö. 3000 yılında şehre hakim olan Hurriler zamanında kurulduğu sanılan surların uzunluğu 5 km. Duvar yüksekliği 12, genişliği 3-5 m. arasında. Bazılarımız Ulubatlı Hasan edasıyla surlara fatihane bir duyguyla çıkıp şehri yüksekten gözlemliyor.

 

Geleneksel mimarimizin özelliklerine özgün nitelikleriyle renk katan Diyarbakır konaklarının en güzel örneklerinden Gazi Paşa Konağı’ndayız. Rengarenk gül vesair çiçekleriyle, havuzuyla huzur verici bir ortamı bulunan bu gibi konaklar (Cemil Paşa Konağı, İskender Paşa Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ziya Gökalp Evi) son 20-30 yılda sur içindeki düzensiz yapılaşma sonucu yıkılmaya ve kaybolmaya başlamış. Gazi’nin konakladığı ve teneffüs ettiği bu mekandan Dicle Nehri’ne uzanıyoruz.

 

Nehrin lebinde bir çay bahçesinde Nehrin ve doğanın sükunetine teslim olup ruhlarımızı dinlendiriyoruz. Nehir, Diyarbakırlılar için kutsal sayılırmış ve "Allah 'a giden yol" olduğuna inanılırmış. Bu inançtaki Diyarbakırlı kadın ve genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle Köprüsü üzerinde toplanır daha önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak nehre atarlarmış. Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlarmış. Tabi bizim dileğimiz bu güzel yerlerde yaşayan insanların ilelebet huzur içinde yaşaması.

 

On Gözlü Köprü’den (Dicle Köprüsü) geçip Diyarbakır’dan ayrılmadan önce öğrencilerimizin üniversite ortamını yerinde müşahede etmeleri için  Dicle Üniversitesine gidiyoruz. Bünyesinde  11 Fakülte, 11 Meslek Yüksekokulu, 5 Yüksekokul, 3 Enstitü , 9 Uygulama ve Araştırma Merkezi, Devlet Konservatuvarı ile 1 Eğitim ve Araştırma Hastanesi yer alan üniversiteyi hafta sonu olduğu için etraflıca bir gözlemleyemiyoruz ne yazık. İçimizden Adıyaman Üniversitesinin de böyle köklü bir üniversite olmasını diliyoruz.

 

Dicle'nin hayat verdiği topraklarda seyahatimiz sürüyor.Adıyaman Ünal Turizm’in usta şoförlerinden Sadullah kaptanla Batman’a doğru yol alıyoruz. Seyahatimize Fatih Hoca’mızın esprileri ve neşesi eşlik ediyor. Herkes kendini çalan coşkulu müziğe ve kahkaha tufanına bırakıyor. 12. sınıf öğrencilerimizden Mustafa’nın folklorik enstanteneler taşıyan özgün oyunlarıyla eğlenceli bir yolculuğun ardından Batman’a varıyoruz. Vakit akşam.. Şehre hakim petrol kokusu karşılıyor bizi. Şehir merkezindeki turumuzdan sonra pansiyonunda konaklıyoruz. Bizi burada en güzel şekilde misafir eden Batman Cumhuriyet Lisesi Müdür Başyardımcısı Mehmet Rüzgâr’a teşekkür ediyoruz.

 

Sabah kahvaltısından sonra rotamız Hasankeyf.. Hasankeyf, sessiz ve keyifsiz. Dicle’nin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf, eski ihtişamlı günlerini arıyor sanki. Ve kendine reva görülen makus kaderine teslim olmuş, sular altına gömülmeyi bekliyor. Bizanslıların MS 4. yüzyıla inşa ettiği yekpare taştan yapılan, “Taş Kalesi” de denen, bölgenin ikinci büyük kalesi, dimdik ve mağrur  bir şekilde hazin sonunu bekliyor. Abbasiler, Hamdaniler Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ye Osmanlılar dönemlerine şahitlik eden yaşlı kale tarih olmamak için yekpare bir anlayış ve duruş bekliyor; ama ne yazık ki yakın bir zamanda Ilısu Barajı nedeniyle bütünüyle sular altında kalacak.

 

Hasankeyf’ten ayrılıp yaşayan tarih Mardin’e yol alıyoruz. Ama önce zengin bir mimarî dokunun bağrında efsanevi görüntüsüyle insanı enfes bir zaman  tüneline götüren

Midyat. Midyat’ta bize hemşehrimiz Şenköy Şehit Aydın Acun İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Ahmet Yokuş rehberlik ediyor. Fazla vaktimiz olmadığından Midyat’ta sadece Süryani Hristiyanlarının 3. büyük kilisesi Mor Gabriel Manastırı’nı ziyaret edebiliyoruz. Öncelikle pek çoğumuzun merak ettiği “Mor” sıfatının anlamı, “aziz” anlamına geldiğini öğreniyoruz Süryani manastır öğrencisi Yohanna’dan. Manastırın bir diğer ismi Süryanicede ''Rahiplerin meskeni '' anlamına gelen ''Deyrulumur''. MS 397 yılında kurulmuş, otantik bir yapı, şehrin biraz dışında. Yatılı Süryani öğrencilere lise eğitimi veriyor.

 

Vakit ilerliyor.Buradan Mardin’e geçiyoruz. “Taşlar ruhları akseder özünde nakış /

Heybetli kalesinin hikmetidir Hakk’a yakarış / Özünde, sözünde mertlik olanların yurdu /

Ataların yadigarı ve ulu Artuklu” demiş şair Mardin için. Mardin’de ziyaret edilecek çok yer var. Önce Deyr’ul Zafaran’dayız. Mardin’in yüzünün bir yanı Deyrul Zafaran, bir yanı Ulu Cami... Şehir birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir açık hava müzesi. Taşın insan yaşamındaki yerini, insan emeğinin taşı nasıl şekillendirdiğini görmek için dinlerin, mezheplerin harman olduğu bu güzel kenti bir süre gezip duyguyu gümüşle işleyen telkari işlemeli hediyeler alarak aracımıza dönüyoruz. Vakit akşam, bu güzel şehirden güneşin eşsiz batımını seyrederek ayrılıp sımsıcak insanı, havası, suyu, tarihi ve coğrafi zenginlik ve güzellikleriyle, kısaca her şeyiyle “kendimizin” olduğu şehre doğru yorgun ama mutlu gönüllerle dönüyoruz.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.