Okulumuzun,
uygarlıklar beşiği ülkemizi yerinde görerek, gezerek tanıma amaçlı kültür
gezilerinin ilkinde bu yıl Diyarbakır, Batman, Hasankeyf ve Mardin’in tarihi,
coğrafi, kültürel zenginliklerini keşfe çıktık.
16 Mayıs
Cumartesi sabahı Adıyaman Valiliği önünde Adıyaman Ünal Turizm
otobüsüyle başladık seyahatimize. 12 öğretmen ve 9,10,11 ve
12.sınıftan 34 öğrencimizin katıldığı gezinin organizatör ve koordinatörlüğünü
Matematik öğretmenimiz Abuzer Kaygusuz ve Felsefe öğretmenimiz Abdülbaki Şahin
üstlenmişti.
İlk olarak güzergahımız üzerinde olan Atatürk
Baraj Gölüne selam verdik, ne de olsa o ülkemizin en büyük baraj gölü ve
Adıyaman’ımızın da coğrafi zenginliklerinden.
Gezimizin ilk
ayağında mazisi M.Ö 7000 yıllarına Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanan
Diyarbakır’dayız. Anadolu tarihinin taşlara yazıldığı kent diyor mihmandarımız
Diyarbakır için.Köklü bir tarihi olan bu güzel ilimizde kafilemize Ziya Gökalp
Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Nurettin Çiçek mihmandarlık yaptı. Bütün ihtişamıyla
surlar bizi bekliyordu. Kalenin dört ana kapısından Mardin Kapı’dan şen
gönüllerle giriyor,
surları temaşa ediyoruz. Surlar, şu anda Sur
içi denilen eski Diyarbakır'ı bir kalkan balığı şeklinde kuşatmış durumda.
Surların üzerinde bulunan kitabeler dile kolay on iki medeniyete şahitlik
ederek onları zamanın kötülüklerinden korumuş. M.Ö. 3000 yılında şehre hakim
olan Hurriler zamanında kurulduğu sanılan surların uzunluğu 5 km. Duvar
yüksekliği 12, genişliği 3-5 m. arasında. Bazılarımız Ulubatlı Hasan edasıyla
surlara fatihane bir duyguyla çıkıp şehri yüksekten gözlemliyor.
Geleneksel
mimarimizin özelliklerine özgün nitelikleriyle renk katan Diyarbakır
konaklarının en güzel örneklerinden Gazi Paşa Konağı’ndayız. Rengarenk gül
vesair çiçekleriyle, havuzuyla huzur verici bir ortamı bulunan bu gibi konaklar
(Cemil Paşa Konağı, İskender Paşa Konağı, Cahit Sıtkı Tarancı Evi, Ziya Gökalp
Evi) son 20-30 yılda sur içindeki düzensiz yapılaşma sonucu yıkılmaya ve
kaybolmaya başlamış. Gazi’nin konakladığı ve teneffüs ettiği bu mekandan Dicle
Nehri’ne uzanıyoruz.
Nehrin
lebinde bir çay bahçesinde Nehrin ve doğanın sükunetine teslim olup ruhlarımızı
dinlendiriyoruz. Nehir, Diyarbakırlılar için kutsal sayılırmış ve "Allah
'a giden yol" olduğuna inanılırmış. Bu inançtaki Diyarbakırlı kadın ve
genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle Köprüsü üzerinde toplanır daha
önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak nehre atarlarmış.
Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlarmış. Tabi bizim dileğimiz bu
güzel yerlerde yaşayan insanların ilelebet huzur içinde yaşaması.
On Gözlü
Köprü’den (Dicle Köprüsü) geçip Diyarbakır’dan ayrılmadan önce öğrencilerimizin
üniversite ortamını yerinde müşahede etmeleri için Dicle
Üniversitesine gidiyoruz. Bünyesinde 11 Fakülte, 11 Meslek
Yüksekokulu, 5 Yüksekokul, 3 Enstitü , 9 Uygulama ve Araştırma Merkezi, Devlet
Konservatuvarı ile 1 Eğitim ve Araştırma Hastanesi yer alan üniversiteyi hafta
sonu olduğu için etraflıca bir gözlemleyemiyoruz ne yazık. İçimizden Adıyaman
Üniversitesinin de böyle köklü bir üniversite olmasını diliyoruz.
Dicle'nin
hayat verdiği topraklarda seyahatimiz sürüyor.Adıyaman Ünal Turizm’in usta
şoförlerinden Sadullah kaptanla Batman’a doğru yol alıyoruz. Seyahatimize Fatih
Hoca’mızın esprileri ve neşesi eşlik ediyor. Herkes kendini çalan coşkulu
müziğe ve kahkaha tufanına bırakıyor. 12. sınıf öğrencilerimizden Mustafa’nın
folklorik enstanteneler taşıyan özgün oyunlarıyla eğlenceli bir yolculuğun
ardından Batman’a varıyoruz. Vakit akşam.. Şehre hakim petrol kokusu karşılıyor
bizi. Şehir merkezindeki turumuzdan sonra pansiyonunda konaklıyoruz. Bizi
burada en güzel şekilde misafir eden Batman Cumhuriyet Lisesi Müdür
Başyardımcısı Mehmet Rüzgâr’a teşekkür ediyoruz.
Sabah
kahvaltısından sonra rotamız Hasankeyf.. Hasankeyf, sessiz ve
keyifsiz. Dicle’nin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane, darüşşifa
ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan
Hasankeyf, eski ihtişamlı günlerini arıyor sanki. Ve kendine reva görülen
makus kaderine teslim olmuş, sular altına gömülmeyi
bekliyor. Bizanslıların MS 4. yüzyıla inşa ettiği yekpare taştan
yapılan, “Taş Kalesi” de denen, bölgenin ikinci büyük kalesi, dimdik
ve mağrur bir şekilde hazin sonunu bekliyor. Abbasiler,
Hamdaniler Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ye
Osmanlılar dönemlerine şahitlik eden yaşlı kale tarih olmamak için yekpare
bir anlayış ve duruş bekliyor; ama ne yazık ki yakın bir zamanda Ilısu
Barajı nedeniyle bütünüyle sular altında kalacak.
Hasankeyf’ten
ayrılıp yaşayan tarih Mardin’e yol alıyoruz. Ama önce zengin bir mimarî dokunun
bağrında efsanevi görüntüsüyle insanı enfes bir zaman tüneline
götüren
Midyat. Midyat’ta bize hemşehrimiz Şenköy Şehit
Aydın Acun İlköğretim Okulu Türkçe Öğretmeni Ahmet Yokuş rehberlik ediyor.
Fazla vaktimiz olmadığından Midyat’ta sadece Süryani Hristiyanlarının 3. büyük
kilisesi Mor Gabriel Manastırı’nı ziyaret edebiliyoruz. Öncelikle pek çoğumuzun
merak ettiği “Mor” sıfatının anlamı, “aziz” anlamına geldiğini öğreniyoruz
Süryani manastır öğrencisi Yohanna’dan. Manastırın bir diğer
ismi Süryanicede ''Rahiplerin meskeni '' anlamına gelen ''Deyrulumur''. MS
397 yılında kurulmuş, otantik bir yapı, şehrin biraz dışında. Yatılı Süryani öğrencilere
lise eğitimi veriyor.
Vakit
ilerliyor.Buradan Mardin’e geçiyoruz. “Taşlar ruhları akseder özünde nakış /
Heybetli kalesinin hikmetidir Hakk’a yakarış /
Özünde, sözünde mertlik olanların yurdu /
Ataların yadigarı ve ulu Artuklu” demiş şair
Mardin için. Mardin’de ziyaret edilecek çok yer var. Önce Deyr’ul
Zafaran’dayız. Mardin’in yüzünün bir yanı Deyrul Zafaran, bir yanı Ulu
Cami... Şehir birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir açık hava müzesi. Taşın
insan yaşamındaki yerini, insan emeğinin taşı nasıl şekillendirdiğini görmek
için dinlerin, mezheplerin harman olduğu bu güzel kenti bir süre gezip duyguyu
gümüşle işleyen telkari işlemeli hediyeler alarak aracımıza dönüyoruz. Vakit
akşam, bu güzel şehirden güneşin eşsiz batımını seyrederek ayrılıp sımsıcak
insanı, havası, suyu, tarihi ve coğrafi zenginlik ve güzellikleriyle, kısaca
her şeyiyle “kendimizin” olduğu şehre doğru yorgun ama mutlu gönüllerle
dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.