Her ne kadar merhum Neşet Ertaş’ın
“Hata benim, günah benim, suç benim” sözünde bu üç yanlış yapma şekli müsaviymiş gibi gözükse de bu olgular,
birbirinden niteliği ve sonuçları, zahiri-batını münasebetiyle farklılık arz
eder. Üçünün de ortak özelliği ise tesiri kişinin kendisine, başkalarına,
topluma, insanlığa ve de ahirete yansıyan yanlışlar olmasıdır.
Hata, Hatakâr
Yaşadığımız çağın ozanlarından Orhan
Gencebay’ın bir zamanlar dillere pelesenk olan şarkısında dediği gibi “hatasız kul olmaz.” Korunmuş Nebiler haricinde hiç kimse,
hatadan, yanlış yapmaktan, günaha düşmekten müstağni değil.. Yani insan Âdem
babamızdan beri sadece nisyan ile değil hata yapmakla da malül(illetli). Bu tür
yanlışlar, kişinin daha çok kendini, kendi değerini etkileyen davranışlardır. Hata,
kusur, kabahat, uyub(ayıplanan şeyler) de denen bu yanlışlar, Settar ve Afüvv
olan Allah ve/veya insanlar tarafından hoş görülebilir, setredilebilir, bağışlanabilir.. Her
birimiz, şöyle bir dönüp geçmişimize baktığımızda şu veya bu sebepten, irili
ufaklı, sonuçlarına bazen üzüldüğümüz, bazen güldüğümüz bir sürü hata görürüz. Bazen
de Hakan Peker’in şarkısında dile getirdiği gibi kendimizi affetmeyiz:
“Ben hatalarım için, sana yaptıklarım
için
Hiç affetmedim kendimi, inan bana
Hâlâ sızın içimde, ağlarım düşündükçe
Hiç affetmedim kendimi..”
“Yapılma, yıkılmadadır; topluluk, dağınıklıkta; düzeltme, kırılmada;
murat, muratsızlıktadır... Her şey buna benzer.. öbür zıtlar ve eşler de hep
bunlar gibidir.” diyor Mevlana. Yani çoğu zaman hatalarımız,
yanlışlarımızdır bize ”doğru”yu bulduran..
Önemli olan hata yapabilir olduğunu peşinen kabul edip
yanlış yapmamak için teyakkuzda bulunmak ve hata yaptığını anladığında
affedilebilecek bir hataysa özrünü kabullenip bağışlanma dilemek.. “Rabbena
la tuahiznâ in nesîna ev ahte’nâ: Rabbimiz, unuttuklarımızdan ve yaptığımız
hatalardan bizi muaheze etme.” (1)
Günah, Günahkâr
Günah, insanoğlunun-kulun
Rabbinin belirlediği haram alana yani bir anlamıyla yasak alana bir
anlamıyla saygı gösterilmesi gereken alana girmesiyle oluşur.
Günahların bir kısmı inanç-itikat-akidenin yanlışlığıyla, bir kısmı ibadetlerin
yapılıp yapılmamasıyla, önemli bir kısmı ise beşerî ve sosyal bir varlık
olan insanın toplumsal yaşamında yapmaması gerekenlerle alakalıdır. İlk
iki grupta olanlar –inanç, ibadet-, insanın ruhunun tekamülü için,
varlığı-eşyayı-hayatı-hadisatı doğru tanıması ve tanımlamasıyla ilgili konulan
prensipler ve bunlara ilişkin yasaklardır. Bu inanç prensiplerine
aykırı davrananlar, kendindeki ve dışındaki âlemi hakikatine uygun bir
şekilde anlayamaz, bilemez. İbadetlerle alakalı kurallara uymayanın ruhu,
gerçek manada olgunlaşamaz, mutmain olamaz, huzuru bulamaz. Toplumsal yaşamla, insanın
diğer insanlarla-varlıklarla ilişkisini düzenleyen cinayet, yalan söylemek,
hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, tefecilik gibi yasaklar ise hem günahtır hem
suçtur, ceza-i müeyyide gerektirir. Yani ilk iki alandaki günahlar kişinin
varoluş hakikatiyle ilgili olduğu için affedilmesi Allah’ın tasarrufundadır,
O’nun dilemesine bağlıdır; dilerse bağışlar, dilerse bazen bu dünyada bazen
ahirette bazen de her ikisinde cezalandırabilir. Ancak üçüncü alandaki hem
suç hem günah olan fiiller aynı zamanda kul hakkı ve diğer
varlıkların hakkıyla da ilişkili olduğu için insanın dünya yaşamını düzenlemeyi
öngören hukuku doğurur. Bunlar şer’i veya beşeri hukuk sistemlerinde tanımı ve
cezası belirlenmiş yanlışlardır. Bunlarla ilgili hukuk sisteminde kimse Allah’a
inanmadığı, şirk koştuğu veya namaz kılmadığı için, oruç tutmadığı için
cezalandırılmaz ammavelakin cinayet işlediği için, tefecilik yaptığı için,
hırsızlık yaptığı için cezalandırılır.
Kur’an-ı Kerim düşünenler için,
akıl sahipleri için bir öğüttür. (Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler
indirdik.-2-) “Onlar ki günahın büyüklerinden (kebairden) ve çirkin fiillerden
(fuhşiyattan) kaçınırlar, ancak ufak tefek kusurlar, hatalar (illel-lemem)
hariç; şüphesiz ki, Rabbin geniş mağfiretlidir. O sizi topraktan var ederken
de, annelerinizin rahminde cenin halindeyken de sizinle ilgili her bilgiye
sahiptir. Şimdi nefislerinizi(benliğinizi, birbirinizi)temize çıkarmaya
kalkışmayın! Çünkü o kimin kötülüklerden sakındığını herkesten iyi bilendir.”
(3)
Suç, Suçlu
İnsan nev’ine ve diğer varlıklara
zarar veren yanlışlar, suç kapsamında değerlendirilir. Kabil’in ve Kabilsoyunun yaptıkları..
Hırsızlık, dolandırıcılık, tefecilik, iftira, gasp, işkence.. ve de en büyüğü
bir insanı haksız yere bile isteye, teammüden, kasıtla katletmek suçu..
Allah’ın yarattığı, hayat verdiği, Rabb olarak rızıklandırdığı, yaşattığı bir
canın en değerli ve birincil hakkı olan yaşama hakkına son vermek zulmü.. suçların
en büyüğü.. cezası hem bu dünyada
verilmesi gereken, hem ukbada verilecek
olan büyük suç..
“Diller, sayfalar, satırlar: Ebu Leheb öldü,
diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya
Muhammed; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!”
diye feveran ediyor Arif Nihat Asya
naatında.. İnsanlığın gece halini yaşadığımız bugünlerde gözü dönmüş,
vicdanları kararmış, tek dertleri dünyadaki hegemonyalarını pekiştirmek olan
Ebu Cehiller ve onların maşaları olan mel’unlar, dün olduğu gibi bugün de
katletmeye devam ediyorlar.. Çocuk, genç, kadın, yaşlı ayrımı yapmadan
bombalar, kurşunlar yağdırıyorlar masumlar ve haktan yana olanlar
üzerine.. kendi vatanında insanca,
özgürce yaşamaktan başka muradı olmayanlar üzerine.. 15 Temmuzda ülkemizde, bugünlerde
Halep’te.. Ey Seri’ul Hisab ve Şedid’ul
İkab olan Allah’ım, dün ülkemde onca masum canı katleden, yaralayan,
milletin-devletin varlığına, birliğine, dirliğine darbe vurmaya kalkışan bu
Kabilsoyu zalimleri (FETÖ’yü, işbirlikçilerini, destekleyenlerini), bugün
Halep’te çocukları dahi öldürmekten çekinmeyen bu zalimleri, destekçilerini Sana
havale ediyoruz. Sen Ehkem’ul Hakimîn”sin, Sen açık gizli her şeyi, herkesin
içinde olanı dışına vurduğunu en iyi bilensin, Sen gücü her şeye yeten, her
yere erişensin.. Kadir-i Mutlak’sın.. Zalimlere,
Havvanen esimaya(hainlikte ısrar eden suçlulara) cezalarını muaccel olarak
ver. Hz. Eyyub (a.s.) gibi aczimizi arz
ediyor, dünyanın birçok yerinde“Meta nasrullah” diyen kardeşlerimizin imdadına
yetişemediğimiz için affını diliyoruz.
Sonuç
Hata,
ilimsizlikten-cehaletten, yetersizlikten, tecrübesizlikten kaynaklanır; günah,
şeytana, nefse, hevaya uymaktan ; suç, insanlıktan çıkıp şeytanlaşmaktan.. Ey Afüvv olan, affetmeyi seven Allah’ımız,
hatalarımızı, seyyielerimizi setreyle; günahlarımızı affeyle ve bizi suç
işlemekten, suçluların şerrinden muhafaza eyle.. Zira biliriz ki Sen’in affetmen, ertelemen olmasaydı,
yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. (4)
Dipnotlar:
1. Bakara Sûresi-286.Ayet
2. Nur Sûresi-1.Ayet
3. Necm Sûresi -32.Ayet
4. Fatır Sûresi -45.Ayet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.