25 Haziran 2021 Cuma

HATA BENİM, GÜNAH BENİM, SUÇ BENİM…

 


Âdem babamız, Havva annemiz letaif cennetinde.. henüz va’dedilmemiş ebed ülkesinde.. sonsuz nimetler içinde.. yalnız bir meyve yasak.. fanilik meyvesi.. ve nefs, şeytanın “ebed müddet yaşamak” va’dinin sanrısıyla el uzatır ilk günaha, hataya..(1) nefse ilk zulme.. ve düşer tertemiz bakilik elbisesine ilk leke.. bürünürler ceza olarak fanilik elbisesine.. inerler letaiften kesafet âlemine.. anlarlar nerde yanlış yaptıklarını.. dönerler Rabblerine.. “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve illem teğfir lenâ ve terhamnâ lenekunenne mine'l -hâsirîn: Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz." (2) İlk günah, ilk tevbe(Hakk’a dönüş, yöneliş)..

Ve İblis, “ben” dedi, “nar’dan, ateşten yaratıldım” dedi, kendini “yüce”lerden sandı, büyüklendi.. Rabbin emrine itaat etmedi, dönmedi yüzünü Hakk’a, Âdem’in hakkını teslim etmedi, Hakk’a teslim olmadı.. ilk hatası, hatasında ısrarı nar’ının fitilini ateşledi, lanetlendi.

Âdem, hatasını anlayıp tevbe etti, “adam” oldu; İblis, kibirlenip hatasını kabullenmedi, “şeytan” oldu.

 

ADAMLAR DA ŞEYTANLAR DA VAR OLACAK

“Layuhti-hatasız” olmayacağı bilincini sürekli koruyanlar, hatasını anlayıp merhum Neşet Ertaş’ın(3) türküsünde dile getirdiği gibi;

Bilemedim kıymetini, kadrini
Hata benim, günah benim, suç benim
Eliminen içtim, derdim zehrini
Hata benim, günah benim, suç benim
” diyerek  afv merciine dönüp bağışlanma dileyen “adamlar”, hep var oldular, var olacaklar..

Yaptıklarının, ettiklerinin, söylediklerinin hatalı olduğunu, yanlış olmadığını düşünüp a’malinde, ahvalinde ısrarcı olanlar, kendilerini kandırmak için sürekli bahaneler bulanlar, başkalarının yaptıklarına, ahvaline bakıp kendilerini “ama”larla, “ama o.., ama onlar..”la haklı çıkarmaya çalışanlar İblis’in şeytanlaşmasından beri hep var oldu, var olacaklar..

Bir vakit yaşanan bir hâl gereği şöyle bir şey paylaşma gereği duymuştum sosyal medya duvarımda: İnsan, kişiliğini, ahlakını oluşturan ma'navî ilkelerinden uzaklaşıp bulunduğu ve geldiği hal kendisine hoş, süslü ve doğru geliyorsa "ama"larla yaptıklarını gerekçelendiriyorsa ruhunu farkına varmadan kendisini kandıran şeytana teslim ediyordur.. Yazık, aynaya bak.. Bu, aynadaki, sen misin?

 

BEN NERDE YANLIŞ YAPTIM?

“Kibir, gurur, enaniyet, inat, yanlışta ayak direme, isyan, Bari’ye meydan okuma, Hakk’la, hakikatle cedelleşme” gibi yanlışlara düşen ‘nar’dan yaratılmış İblis’in şeytanlaşması gibi ‘toprak’tan yaratılmış insan da aynı sebeplerden şeytanlaşır. Hevasını ilahlaştıran bazı insanlar vardır ki kibir kalbini karartır, gözünü perdeler, kendini “layuhti, layüs’el” görür.. Bu yüzden “Allah’ım, neydi günahım, ben nerde yanlış yaptım?” diye düşünmemeyi, sormamayı adet edinir... Tâ ki hakikat duvarına toslayıncaya kadar..

Kimi de üstad Necip Fazıl gibi;

“Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir içimde bir çift kelepçe.” diyerek bekaya matuf soruların fani cevaplarında fikir çilelerinden geçip aklının ve ruhunun aydınlanacağı, yanlışlardan doğrulara döneceği günü bekler:  Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum; gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...

Bir de kendi nakıs aklının kendine yettiğini düşünür bazıları.. Zihnindeki ateşten sorulara her dem gönlünü serinleten cevaplar bulurlar.. Hakikati perdeleyen zulmeti sonlandıran bir lamba yanıncaya dek.. Kendince bütün meseleleri “hall”etmiş adamın biri, Nasreddin Hoca'ya gelir, ‘şeytan ateşten mi yaratıldı?' diye sorar. Hoca ‘evet' der. Adam tekrar ‘Hoca, o zaman ateş, ateşi nasıl yakacak?' der. Hoca hemen yerden bir toprak keseğini (parçası) alır ve adamın başına vurur, adama da ‘başını acıttı mı?' der, o da ‘evet' der “hem de çook”. Hoca ‘bak topraktan yaratılana toprak nasıl acı veriyorsa ateşten yaratılana da ateş aynı şekilde acı ve elem verir değil mi?' der.

Acziyetinin, hata yapmaya mütemayil yaratıldığının, aklının ve ilminin cüz’i ve sınırlı olduğunun bilincinde olanlar ise “yakîn” yani ölüm gelinceye kadar, son nefeste geri dönülmez bir hatanın içindeyken teslim olma havfıyla her dem müteyakkız olurlar, tiril tirildir kalpleri. Ve bundan sebep kendilerinin sonunun nasıl olacağı için emin olmaz, emin tavırlarla ahkâm kesmez, emin konuşmazlar, bunu başkaları için de böyle düşünürler. Son zamanlarda –belki de her devirde böyleydi- kendini ve kendince kendine benzeyenleri “cennet”, karşıt olduğu ya da yaşam tarzını, dünya görüşünü beğenmediği kendine benzemeyenleri “cehennem” için yaratılmış gibi gören , gösteren ve bu minvalde birilerini “cehennem”e gönderip hatta bed-dualarıyla ateşini körükleyen birçok kendinibilmez ve dolayısıyla haddinibilmez tavır görüyorum etrafımda. Kimin son nefeste nasıl teslim olduğunun bu dünyalıklardan(insanın görmesi, bilmem kaç megapikselli kameralar vs.)hiçbir şahidi olamaz. Bunu ancak her şeyin Âlimi Allah bilir. Böylesine muhataralı, tehlikeli bir konuda yanlış yapmaktan Allah’a sığınırım. (4)

 

Dipnotlar:

1. Hristiyanlar, ilk günahın Hz. Âdem (as) ile Havva'dan nesilden nesile geçtiğine inanır ve bu günahtan arındırmak için çocukları vaftiz ederler. İslam’a göre bu inanç batıldır. Her insan, fıtrat üzere ve masum olarak dünyaya gelir ve sadece kendi günahlarından sorumludur.  "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez." En'âm Sûresi-164. Ayet

2. Araf Sûresi -23.Ayet

3.Bu vesileyle dört yıl önce irtihal eden “bozkırlaşmamış gönüllerin tezenesi” merhum Neşet Ertaş’a Hakk’tan rahmet diliyorum.  Sazını çalarken kendinden geçen, gönülden gönüle kapılar açan, aşkın dolusunu nefessiz içen
bu büyük ozanın Yunus edasıyla dile getirdiği ''Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp , Hakk’a bağlı. İncitme canı, incitme.'' sözü mezar taşında yazılıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.