“İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su / Bir hayata çattık ki,
hayata kurmuş pusu.” diyor 20.asrın sultanuşşuarası Necip Fazıl. Ahir zamanda
yaşıyoruz. Nebiler Serverinin (SAV) ifadesiyle fitnenin kapı ve pencerelerinin
kapalı olduğu halde evlere girdiği ve şeytanın- şeytanîlerin mü’min kulların
sağından, solundan, arkasından, önünden subesu pusu kurduğu bir devrin
insanlarıyız.
İyi-doğru-emin-ahlaklı biri olmanın; o saçlar ağartan, beller büken,
dağların havf ile paramparça olduğu “Festakim kema umirte”(1) teklifinin mükellefi
olmanın, kor ateşi elle tutmak kadar zor ve zahmetli olduğu bir iklimde imtihan
ediliyoruz. Her çağın kendine münhasır dertleri, sıkıntıları, zorlukları vardır
elbet.. Ve şeytan her çağda çok farklı kisvelerle ve yöntemlerle sırat-ı
müstakimden saptırmaya çalışmıştır mutlaka.. Ancak bu yaşadığımız devir kadar
“bizden olan”la bizi vurmaya, bizi yoldan çıkarmaya çalışmamıştır sanırım.
“Doğru” kılığında “yalan”, “sulh” kılığında “ifsad””, “adalet” kılığında
“kumpas”, “tevazu” kılığında “kibir”, “itaat” kılığında “isyan”, “güven”
kılığında “ihanet”, “cemaat” kılığında “suç örgütü”, “himmet” kılığında “yardım
ve yataklık”, “âlim” kılığında “zalim”, “eğitim” kılığında “ haşhaşilik”... Şeytanîlerin
“dünyaları”nın bu kadar denî (alçak) olduğu bir dönem daha yaşanmamıştır
Allahualem.
Yaşanan olaylar, içinde
bulunduğumuz ahval, bize ait birçok kavramın kirlenmesine neden oldu.. Yıllar
yılı suret-i haktan görünen; Reisicumhurumuzun tabiriyle “Allah” diyen, alnı
secde görenden zarar gelmez düşüncesinde olan aziz milletimizin iyi
niyetliliğini, hayırseverliğini, ihlasını suiistimal ederek süfli emellerine
ulaşmaya çalışan bu mahlukların (insan diyemiyorum) yaptıkları en büyük
ihanetlerden biri de son kertede insanın, insanlığın, yeryüzünün ıslahını
hedefleyen yüce dinimizin kavramlarına oldu..
“Şeytanın, yaptıklarını
kendilerine süslü gösterdiği ve kendilerini doğru yoldan çıkardığı”(2) bu
süfeha grubunun gerçek yüzlerini , Allah’ın son yıllarda maskelerini
düşürmesiyle gördük, anladık.. Zira Gayretullah’a(3) dokundular. Onca insanın
hakkına girip zulmeden, masum insanların emeğini çalan, geleceğini karartan, birçok
canın intihar etmesine sebep olan bu güruh, Allah’ın Seriul hisab ve Şedidul
ikab olduğunu unuttu. Çünkü sinsice vesvese veren şeytan “tüm yaptıklarını ulvî
bir gayeyle yaptıklarını, bu yolda her şeyin mübah olduğunu” fısıldıyordu. “Kevser”i
değil “ebter” olanı seçtiler.. Sonuçta kendi elleriyle yaptıkları(4) yüzünden
zelil oldular ve olmaya da devam edecekler. Çünkü Allah “havvanen esîma”yı,
hainlikte ısrar eden suçluları sevmez.
Gayretullah’a dokunma hususunda bir mesel anlatılır. Rivayet odur ki
bir gün bir derviş, gideceği yere
ulaşmak için oralardan geçen bir kervana “Beni de götürür müsünüz?” diye rica
eder. Kervancıbaşı teklifi kabul eder. Yolculuk halindeyken bir yerde önlerini
haramîler keser. Kervanı soyup soğana çevirirler. Dervişe geldiklerinde ise onun
hiçbir şeyi olmadığını görürler. Tam yanından ayrılacakları sırada derviş,
haramîlerin reisine kervancıbaşının hırkasında kıymetli mücevher olduğunu
söyler. Haramîler ayrılınca kervancıbaşı dervişe sitem eder: “Bre derviş! Seni
kervana aldık da kötülük mü ettik? Senin bu ettiğin yaptığın Müslümanlığa,
dervişliğe sığar mı? De bakalım, niye yaptın bunu?” Derviş, “Biraz
bekle,sabret.” der. Bir süre sonra vardıkları kasabada haramîlerin zabitlerce
derdest edilip yakalandıklarını görürler, üstelik çalınan tüm eşyalarıyla
birlikte. Durumun hikmetini merak eden kervancıbaşı dervişe sorar. Derviş de
der ki: “Evlat! Hırsızlık ve zulümlerinde Gayretullah’a dokunması için bir
karış kalmıştı. O mücevheratı almasalardı belki de Allah mühlet vermeye devam
edecekti. Onun için onların yerini söyledim.”
Şimdi bu sefihlerin, şeytanîlerin yıllar yılı uygulayageldikleri
pusunun parametrelerine bakalım, bir daha benzer pusulara düşmemek için..
1. “Kıtmir”im deyip karıncaya dahi zarar vermez görünümünde olmak;
ancak tekebbürün(kibirlenmenin), tekasürle tefahürün (çoklukla övünmenin) bataklığında
kendinden olmayan herkesi zelil, hakir, batıl, gafil görmek, göstermek..
2. Müteal gaye-i hayal, ulvî hedefleri olduğunu söylemek; ancak
kutsiyeti amaca değil kendilerine atfetmek, yani yola değil, yolcuya..
3.“Ve eni’buduni”-yalnız Bana kulluk edin- demişken Rabbul âlemin, bir
kula kul köle olup onun her sözüne itaat etmeyi farzdan öte farz bilmek.
4. “Muhlisîne lehud dîne hunefâ”dan – dini yalnız Allah’a has kılan
haniflerden-olmak gerekirken dini kendilerine has kılıp kendilerini desteklemeyen,
eleştiren, karşısında duran birçok mü’min insanı ve grubu tekfir edecek kadar
tefrite kaçmak.
5. Yaradan, “Efela ta’kilûn, Efela tefekkerûn, Efela tezekkerûn, Efela
tedebberûn?” demişken aklı hikmeti kendinden menkul bir faniye istimlak etmek.
6. “Gad tebeyyener-rüşdü minel
ğayy” - İrşad yolu (hidayet yolu, doğruluk), ğayy yolundan (dalâlet
yolundan, bâtıldan) açıkça ayrılıp ortaya çıkmışken(5)- helali haram, haramı helal göstermek. Hedefe
ulaşmak için Makyevelist bir anlayışla yeri gelince başörtüsü, yeri gelince
namaz, yeri gelince orucu “füruattan” görmek gibi en büyük “yol”suzluğu yapmak.
7. “Başkalarının elinden, dilinden emin olduğu kişilerden olmak” görünümünde
olup binlerce masumun kul hakkına girip soruları çalarak, insanların
ümitlerini, güvenlerini, paralarını çalarak hırsızlığın dik âlâsını yapmak.
8. Sadece mü’minleri dost edinmek gerekirken mü’minlerden başka herkesi
(Ehl-i Salib’in istihbarat örgütlerini, lobilerini) dost edinmek.
9. Uhuvvet bilinciyle dayanışma içinde olunması gereken Müslümanlar,
karşı karşıya kaldıkları her zulümde sokaklarda direnirken onlarla birlikte
hareket etmemek.
10.
Namertçe vatanımızın öz evlatlarına ve halkın oyuyla seçilmiş meşru iktidarına,
başbakanına, cumhurbaşkanına kumpaslar kurmak..
Veyl olsun tüm bunları
yapanlara, destek çıkanlara, muhabbet besleyenlere, benzer yolda yürüyenlere!..
Şimdi yaşadığımız bu acı tecrübeden dersler çıkarmamız lazım.. Bir daha
böyle ihanetler yaşamamak için.. Bir Arap atasözü der ki: “Bir şey bir kere
olmuşsa bir daha olması muhtemeldir, bir şey iki defa olmuşsa üçüncü kez olması
muhakkaktır.” İşe kirlettikleri kavramlarımızı sahih anlamlarına kavuşturmak için
gayret etmekle başlayabiliriz. Hainlere,
zalimlere, müfsitlere, müstekbirlere karşı Allah yâr ve yardımcımız olsun.
Dipnotlar:
1. “
Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” Hud-112
2. Ankebut-38
3. “Gayret
bir de üzerine titrediği bir değere yapılan saldırıya, göz dikmeye karşı
duyarlı, izzeti nefis sahibi ve korumacı olmak demektir. "Gayretullah" deyince ortada Allah"ın
hoşlanmadığı, kızdığı, rahmetinin gazabıyla yer değişmesi gibi bir durum var
demektir. Bu O’nun anında müdahalesini ve azabının inmesini, yani gayrete
gelmesini sonuç verir.” Prof. Dr. Faruk Beşer
4. “Şüphesiz
Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine
zulmederler.” Yunus-44, “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız
yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” Şura-30
5.
Bakara-256
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.