“Söz dediğimiz şey, sıfır numara gözlük gibidir, alt ve üst dereceleri vardır. ” diyor sözünün mertebesini, söylediklerini ve eylediklerini güzel kılmaya çalışan İskender Pala..
An’ı, an’da yaşananı;
kendinde ve kendinin olanı- olmayanı, kendine “gelen”i, kendinden gideni idrak
şuuruyla yaratılmıştır insanoğlu.. ve bu şuur söz kalıbında hayat bulur.. İnsanoğluna
“anlama, bilme ve bunları sözle ifade etme” erdemi bahşedilmiştir.. ses veya
harf kalıbında vücut bulmuş her sözün ,bir değeri, mertebesi vardır.. “esfele
safilin” ile “a’la-yı iliyyin” arasında bir yerlerdedir söz.. sözün hâtibi,
kâtibi gibi..
Kimi sözler laftır, laf-ı güzaftır; değersiz, yersiz, boş,
nahoş.. “dedikodu” (kıyl u kal, güft ü guy) mesabesinde.. ayarsız, yararsız,
kararsız.. ve de en kötü laf, küfürdür, sövgüdür.. bir fasit dairede döngüdür.. Veyl olsun hümezeye ki leke düşürür söze.. ve
de veyl olsun nahak yere öfkeyle yükseltilmiş o bedsese ki düşmüştür ruhuna
vesvese.. benzer merkep sesine..
Kimi sözler nesirdir.. uzar gider nehirdir. Kıllete ram
olmaz, boynuna gem vurulmaz, kesirdir.. koşmak ister hududunu sahibinin
belirlediği ülkesinde.. anlaşılmak ister her kelimesinde..
Kimi sözler, kavildir, senettir, bey’attır.. dil’den dil’e,
gönülden gönüle mukavele.. sonu ya sebat
ya da ric’attır.. sözünde duran necat bulur, kavli kalbine cennet olur..
sebatsızsa kadem sözünde, ahiri cehennem olur..
Kimi sözler, vecizdir.. bazıları anlamaktan acizdir..
geçmiştir zamanın imbiğinden.. anlatır anlamak isteyene kitabın orta yerinden..
azdır ve özdür.. yakalar hayatı derinden..
Kimi sözler
şiirdir.. manayı, hissi, hayali raks
ettirir şair..
şiir, kimi
için aşkın sihirli şarkısı, kimi için kızıl hatıraların yankısı..
kimi için ses
bayrağı, kimi için gönül durağı..
kimi için
sözle müzik arasında müziğe yakın, kimi için akın var güneşe akın..
kimi için
reelden muhayyele kaçış, kimi için hakikat kapılarını aralayış..
kimi için çığlık-vaveyla,
kimi için sessiz bir heyula..
kimi için mapustur,makberdir,
kimi için varılamaz yerlerdir..
kimi için
sesini duyurmaya çalıştığı kulübe-i ahzandır,
kimi için
hiç bitmesin istediği hüsn-ü andır..
kimi için
ben’in, ten’in ve en’in sahnesi,
kimi için “bütün
şiirlerde söylediği, suna-leyla dediği sen”in dil’lenmesi..
kimi için Allah’ı aramak, kimi için çelik çomak..
Şiir, kişioğlu için sözün en üst formudur, hiçbir form’a
girmeyen, hiçbir norm’a uymayan.. formalitesiz deyiştir.. en güzeli isteyiştir,
vuslat arayışlarında inleyiştir.. şiir, içkin duyguların, coşkun ruhların aşkın terennümü.. ruhun
mümbit toprağının mahsulü.. damıtılmış özsudur şiir.. insan’lıktan payımıza
düşendir.. Şiir, misal aleminde dolaşmasıdır ruhun, zaman mekan kayıtsız.. şiir,
söylenilmeyendir, söylenilemeyendir aslında.. söylenen ise, zahire vuran ise
ruhun bedene girmiş hali gibi, bülbülün kafesteki hali gibidir.. ve her şiir,
kendisi içindir, kendinden ibarettir.
İnsanoğlunun en yüksek mertebede, en değerli lafzı şiirdir. Şiir,
sözü özlü, değerli, etkili ve güzel kılma arayışıdır.. Benim yukarda yapmaya
çalıştığım gibi.. tabii ki sözüm şiir değil ama söze şiirsellik katarak, halk
arasında göze ve gönle hoş gelen, hoş görünen şeyler için kullanılan “şiir gibi”
ifadesinde olduğu gibi nesir dilimin şiir olmasa da “şiir gibi” olmasını
istedim.. zira nesir, herkeste ve her zaman vardı, ama şiir ve şair her dem
az.. Çünkü şair ruhlu olmak ve şiir diyebilmek, yazabilmek herkese nasip
olmaz..
Şiirin kelime
olarak, mefhum olarak anlamlarına şöyle bir bakarsak bunu daha iyi
anlayabiliriz. Şiiri her vakit sertac etmiş Arapların dilinde şiir, "sezgi,
ilham, ilhama dayalı ifade " demektir. Şiir kelimesi, Arapça şaˁara "sezdi,
sezişle bildi, dolaysız kavradı" fiilinin mastarıdır ve bizim dilimize de
Arapçadan geçmiştir. Eski Türkçede şiirin karşılığı olan “yır, ır, ıru”, nağme,
hava anlamındadır. Yırlamak ise teganni etmek, şarkı söylemek anlamındadır. Batı
dillerinde şiir anlamında kullanılan poeme (fr.), poem (İng.) gibi kelimeler,
Yunancadaki poieo kökünden türemiştir ve "yapmak, imal etmek, yaratmak
" demektir.
Tüm bu
anlamlara baktığımızda şiirin imgelerle, ritimli sözlerle, seslerin ahengiyle
ortaya çıkan, düş gücüne, hayale, gönle, şuura seslenen; duygu, coşku uyandıran,
etkileyen söz olduğunu söyleyebiliriz. Şiirin, şuur(bilinç, insanın kendisini
ve çevresini tanıma yeteneği; bir topluluktaki ruhi etkinliğin veya ruhi
durumların bütünü) ve şiar (duyuş, düşünüş ve inanışta ayırıcı özellik; bir şeyi
benzerlerinden ayıran özellik, nişan, alâmet) kelimeleriyle aynı kökten
geldiğini de bir kenara not etmek gerekiyor tabii.
Hani denilmiştir ya “her büyük ozan bir sözcük simyacısıdır, günlük
dilin söz değerlerinden şiir yüklü bulutlar oluşturur; sözcüklerin göklerinde
dolaştırır bunları”. Bu mertebedeki şairlik yeteneğinin, bir başka deyişle
nesir, günlük konuşma diliyle anlatılması müşkül mefhumları, duyuşları,
olguları şiir diliyle dile getirme kabiliyetinin üstün bir maharet olduğunu pek
çok ehl-i kalem teslim etmiştir:
“Gül ıtrıyla selâmlar sabahı, şair yaratır. Pınar, hangi
susuzlukları giderdiğinin farkında mı? Güneş sarayları da aydınlatır, kulübeleri
de.” Cemil Meriç
"Şiir dilinin doğasında söz olmayan bir dil vardır. Şiirin
rengârenk kelebeği, ortak dilin tırtılından çıkar, mucizevi bir işlemle." İlhan Berk
"Şiir; yeni, baştan
ayağa cana benzer."
Şeyhoğlu
"Şair, eşyadaki
gizli mutabakatları yakalayan ve tabiatın cevherini sızdıran kişidir.” Ahmet Haşim
İşte sözü şiir
diline yükselten, kimilerine göre ortak dilden “dirilmiş, can üflenmiş, ya da Hızır'ın
eli ayağı değmiş toprak gibi yeşermiş, daha başka bir türlü hayat bulmuş” bir
üst dil ile konuşan, yazan şairler, tarihin kadim dönemlerinden beri el üstünde
tutulmuş, bu yeteneğe sahip olanlara farklı gözle bakılmıştır. Örneğin Türkçedeki
“ozan” kelimesinin kelime anlamı “önde olan, önde giden”dir. Yunus Emre, sözün
etkileyiciliğine binaen: “Söz ola kestire başı / Söz ola kestire savaşı / Söz
ola ağulu aşı / Bal ile yağ eder bir söz.”
demiş. Geçmişte sözünü “bal ile yağ” eden pek çok şair olmuştur, ancak
gökyüzünden bilgi çalanlarla irtibat halinde olan kimi şairler “büyücü, kâhin,
hekim, mecnun” olarak da görülmüştür..
Sözün en yüksek ve âli mertebesi ise kelamdır.
Kelam, hayırlı ve hikmetli söz demektir. İnsanoğlu, fıtrata-vicdana sadakati
nispetince ve hakikat ilminden nasibince sözünü hikmetli ve kıymetli kılar.
Gerek nesir olsun gerekse şiir, hakikate dûr, hikmetten yoksun, nakıs
akla-nefse-hevaya-hevese meftun söz, na-becadır: yersiz,
uygunsuz, münasebetsiz..
Her
kelimesinde, ifadesinde hatta harfinde hikmet barındıran Allah kelamı ise en
kıymetli sözdür. Çünkü o yaratılmışların bırakın dengini, benzerini dahi ortaya
koyamayacağı mu’ciz-ul beyandır.. Çünkü o hakkı, hakikati gösteren bir bürhandır..
Çünkü o doğruyu yanlıştan ayıran furkandır.. Çünkü o zikirdir, öğüttür,
şifadır, hasta ruhlara candır.. Çünkü
o gönülleri, dimağları aydınlatan bir nurdur.. Çünkü o mutmain nefislerin kalplerine huzurdur..
Çünkü o “şu kitab-ı kebir-i kainatın
bir tercüme-i ezeliyesi.. ve ayât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin
tercüman-ı ebedisi.. ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri... ve
zeminde ve gökde gizli Esma-i İlahiyenin manevî hazinelerinin keşşafı.. ve sutûr-u
hadisatın altında muzmer hakaikin miftahı.. ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın
lisanı..”dır. (Sözünün üslûbunun
münhasırlığıyla sözü kimlik olan pek
nadir ve müstesna insan geldi geçti gökkubbenin
altından. Bu alıntıladığım sözün sahibi de o mümtaz şahsiyetlerden..)
Emreden
nefsin ve şeytanın, gözlerini, kulaklarını ve gönüllerini hakikate perdelediği
cahiller, İlahî kelamı bir kâhin sözü, bir şiir sandılar.. Halbuki ne o bir
şiirdir, ne de İlahi kelamın elçisi bir mecnun veya kahin.. Çünkü o elçi bilgi
çalanlardan değil, doğrudan hakikatin kaynağından ilmi ve hikmeti alan ve
hevasından konuşmayan Resul-ü Zişan idi.
“O halde anlatıp öğüt vermeye devam et; çünkü sen, Rabbinin
nimeti hakkı için, ne kâhinsin ne de mecnun! Yoksa (onlar): '(O) bir şairdir; (biz) onun, zamanın
felâketlerine uğramasını bekliyoruz!' mu diyorlar? De ki: Bekleyin,
ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. Yoksa onlara bunu (bu çelişkiyi) akılları mı emrediyor, ya da
onlar azgın bir topluluk mudurlar?” Tur Sûresi- 29-32.Ayetler
Sözünü
laf, lakırdı derekesinden kelam mertebesine yükseltmeye çalışanlardan olmak dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.