2016 YGS dini anlama ve bilme (“Din kültürü ve ahlak bilgisi” ifadesini
özellikle kullanmadım, çünkü bu ifadeyle her karşılaştığımda kime ait olduğunu
hatırlamadığım bir söz gelir aklıma: Dini, kültür; ahlâkı da bilgi olarak
verirseniz ortaya ne dini bilen ve yaşayan ne de ahlaklı nesiller çıkar.)
sorularından biri şöyleydi:
“Hz. Muhammed’in, kimin müflis
(iflas eden) olduğunu sorması üzerine sahabeler, müflisin tüm parasını ve
malını kaybeden kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed, onlara şu
şekilde bir açıklamada bulundu: “Benim ümmetimin müflisi şudur ki kıyamet günü
namazla, oruçla, zekâtla gelir ama şuna sövmüş, buna iftira atmış, şunun malını
yemiş, bunun kanını dökmüştür… Sevapları ona buna dağıtılır. Eğer borçlarını ödeyemeden
sevapları biterse bu durumda diğerlerinin günahları alınıp ona yüklenir.”
Soruda verilen metinden
hareketle “Dindarlık, sadece ibadetlere indirgenemez.”,
“Emirler kadar yasaklar da önemlidir.”, “İman olmadan ibadetlerin değeri
yoktur.” ,“Söz ve davranışlar birbirini tamamlamalıdır.”, “İbadet ve ahlâk bir
bütündür.” yargılarından hangisine ulaşılamayacağı
soruluyordu.
Bu yıl din “kültürü” soruları bana göre ihtimamla hazırlanmış, güzel
mesajlar içeren, nitelikli; öğrenci yorumlarına binaen zor sorulardı. Hatta
mütedeyyin bir öğrencim biraz istihzayla “Hocam,
beş soruda üç yanlışım var, imanımdan şüphe etmeye başladım .” demişti. Neyse
konumuza dönersek doğru cevap “İman
olmadan ibadetlerin değeri yoktur.” yargısının çıkarılamayacağı.. Soru
kökünde verilen hadis-i şerifle vurgulanan, dinin emir ve yasaklarıyla, helal
ve haramlarıyla hayatşumül olması, bütün
hayatı her anıyla, her alanıyla kuşatan bir olgu olması, yani her an her işte “Allah azze ve celle, beni görüyor.”
anlayışıyla hareket edilmesi. Bir anlamda şöyle de diyebiliriz: Hayatınızın her
anını “ihsan” duygusuyla kontrol
ederseniz işlerinizin ve yaşadığınız durumların hepsi ya vukuunda ya da
neticesi itibariyle “hasen” yani
güzel olur, iyi olur.
Evvel zaman içinde bir şiirimde; “Cevabını
verdiğimiz sorular badel mevtte sorulur.” demiştim. Hayat, dünyasıyla ukbasıyla bir bütün, tabii ölümü bir bitiş, finish olarak görmeyenler için. Bu yüzden yaşadığımız dünya
hayatında nasıl biri olduğumuz; karşılaştığımız her olayda ne düşündüğümüz,
nasıl tavır aldığımız, verdiğimiz tepkiler, söylediğimiz sözler ve özellikle de
evde, işte, sokaktaki (kamusal alanlardaki) ahlâkî duruşumuz, bize şu an çok
“öte”lerdeymiş gibi gelen hâlbuki bir nefes uzaklıkta olan hayatımız için
referans.
Mevzu buraya gelince aklıma gelen bir hadis-i şerifi anlatmak “vacip(gerekli)
oldu”. Şöyle ki Hz. Enes’ten rivayetle sahabeler, yanlarından geçtikleri
bir cenaze hakkında övücü, güzel şeyler söylediler, bunun üzerine Peygamberimiz
(SAV) “vacip oldu” diye
buyurdu. Sonra başka bir cenazenin yanından geçtiler ve onun hakkında kötü
şeyler söylediler, bunun üzerine Peygamberimiz(SAV) yine “vacip
oldu” buyurdu. Hz.Ömer, “Ya
Resulallah! Vacip olan nedir?” diye sorunca, Peygamberimiz (SAV)
“Şunu
“iyi” biri olarak yâd ettiniz, ona cennet vacip oldu; şunu da “kötü”
biri olarak yâd ettiniz ona da ateş vacip oldu. Siz Allah’ın
yeryüzündeki şahitlerisiniz.” buyurdu.(Buharî,
Cenaiz, 86).
Bir başka hadiste ise şöyle buyuruyor Peygamber Efendimiz (SAV): “Herhangi bir Müslüman kul ölür de yakın
komşularından dört ev halkı kendisinin lehinde şahadet ederse, Allah
da şöyle buyurur: “Ben sizin bildiklerinize dayanarak onun hakkında
yaptığınız şahitliğinizi kabul ettim ve sizin bilmediğinizi (kusurlarını da)
affettim.”(Ahmed b.
Hanbel, 3/242).
Rivayet odur ki cenaze merasimlerindeki “Nasıl bilirsiniz?, ‘iyi’ biliriz.” ritüelinin evveliyatı bu
minvaldeki hadislere dayanır. Filhakika
buradaki “iyi biliriz” ifadesi, “iyilerden
biri olarak biliriz” anlamındadır, ancak şuna da şahitlik ettiğimiz olmuyor
mu oluyor: Rahmetlinin hayattayken ne
menem biri olduğunu, yaptığı haksızlıkları, sahtekârlıkları, yalan dolanları,
kazdığı çukurları vs. “iyi biliriz”.
Evet toplumun sizin hakkınızdaki şahitliği diğer hayatınızdaki
durumunuzu belirleyecek olan önemli bir karinedir. Bazıları kendini, yaptıklarını
iyi bilmeyi yeterli görüyor olabilir ve fakat bu çok onaylanması mümkün olmayan
subjektif bir bakış olduğu için yeterli de geçerli de değildir. Çünkü şeytan
bize yaptıklarımızı süslü göstermiş olabilir. Tolstoy der ki: Herkes
insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye
gittiğini kabul etmez. Bu genellikle böyledir, ekseriyetle insan doğru
yolda olduğunu, yaptıklarının yanlış olmadığını düşünür. Bazen bir dostun çıkıp
karşısına doğruları acı da olsa söylemesi gerekir.
Toplumun şahitliği dedik. Tabii toplum derken en yakınınızdan başlamak
üzere uzağa doğru sizi tanıyabilecek kadar birlikte yaşadığınız, hemhal
olduğunuz, hasbihal ettiğiniz, alışverişte, iş ve işrette bulunduğunuz vicdanlı ve salih kişiler şeklinde
anlamak lazım. Yoksa kulaktan dolma bilgilerle, önyargılarla, araştırmadan
soruşturmadan ahkâm kesen çiğsütler değil. Bu minvalde “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir.” düsturundan esinlenerek şöyle
söyleyebiliriz: Halkın şahitliği, Hakk’ın şahitliğidir. Bu yüzden sizi yakînen
tanıyan insanların sizin hakkınızda ne düşündüğü, gıyabınızda ne söylediği çok
önemlidir. Yoksa sizi tanımayan kişilerin size iftira atmaları, hakkınızda
yalan yanlış ithamlarda bulunmaları, kara çalmaları Hakk katında muteber
değildir. Onlar ancak sizin vebalinizi günahınızı boyunlarına yükleniyorlardır.
Bir de son zamanlarda sıklıkla duyduğum için şu hususu da eklemek
zorundayım. Efendim, kimileri için derler ki, “ Kendisi karakter olarak, şahıs
olarak çok iyi bir insan ama (hangi konumu işgal ediyorsa artık) çok iyi bir ….
değil.” Noktalı kısmı siz “öğretmen, doktor, mühendis, avukat, idareci vb.
doldurabilirsiniz. Yani işinde ehil değil. O zaman o konumun hakkını
vermiyorsunuz, dolayısıyla birilerine zulmediyorsunuz demektir. İşte bundan da
kaçınmak lazım. Kim her ne iş yapıyorsa onda en “iyi”si olmak için gayret
göstermeli. “İyi” biliriz’e bu da dâhil
kanaatimce.
Sözü bir vakit not defterime karaladığım şu dizelerle bitireyim:
Akıl, hep “en doğruyu” arar,
gönül ise “en güzelini”..
hem en doğru hem de en güzel olan ise
fıtratda var olan “en iyi”dir..
“iyi” hem doğrudur, hem güzel..
”doğru” anlaşılır,
”güzel” görülür;
”iyi” ise sırf anlamakla ve görmekle fark edilmez,
”hissedilir”..
Mesut Yokuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.